Tekrarlayan Surat

Tekrarlayan Surat

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tekrarlayan Surat, Benim peşimi rahat bırakmalıydı, değil mi anne? Neden sürekli her yerde beni takip ediyordu. Birde çoğalıp başımda bekliyordu. Şu an benim etrafımda olmaması gerekirdi. Anne babası arkasından çok ağlamıştı, onların yanına gitseydi ya, benden ne istiyordu ki? Zaten kurtulmuştu hastaneden. Artık peşimi bırakmalıydı. Üstelik bu beyaz ve yapay bir kokusu bulunan bu odaya hapsetmişti beni. O iyi biriydi anne? Ben ona isteyerek kötü bir şey yapmamıştım ki. Beni bir köle gibi buraya zincirlemekten başka bir bildiği yoktu. O çok iyi biriydi anne. Ben onu kötü biri yapmıştım. Artık o çok kötü biri oldu anne. Çok kötü biri oldu.

Kapının çalınması, endişe çanları ile eş değerdi. O geliyordu. Yine ne diyecekti bilmiyorum ama artık ondan başka bir insan yüzü göremez oldum. Sadece gerçek dünyayı değil artık rüyalarımda da onu görüyordum sürekli. Açılan kapı ile yine karşımdaydı. Bu korku ile kaslarım ortaya doğru çatılmış, alt dudağım üst dişlerim tarafından ısırılıyordu. Kısacası korkuyordum.

Bana doğru geldiğinde “Güzelim, iyi misin?” dedi. Ona korkuyla bakmaktan başka cevabım yoktu. Hem beni buraya hapsetmişti, hem de “iyi miyim” diye soruyordu. Akli dengesini yitirmiş olmalıydı.

“Bana cevap vermeyecek misin? Hep böyle mi bakacaksın bana? Beni sevmeyecek misin artık?” diye sordu. Gerçekten de kafayı yemişti. “Ben seni hiç sevmedim ki. Bana ne yaptığını anlamıyorum. Sen iyi biriydin. Neden bana bunları yapıyorsun? Beni artık Ural’ın yanına götür.” dedim.

Buna karşılık gözleri çok az bir mesafe ile titremişti ve belli olmayacak şekilde belertmişti kahve gözlerini. Artık yanlara doğru hafiften çekilen yanakları düz bir hal almıştı. Burnu hafiften titriyordu. Üzülüyordu. Adımlarını geriye yönlendirerek kapıyı açıp gitti.

Gitmesiyle beraber kehribar gözlerimi pencereye çevirdim. Bulutlarla bakıştım uzun süre. Ne kadar oldu bilmiyorum. Artık doğum günüm ne zamandı onu da hatırlamıyorum. Beni buraya hapsetmişti. Her günde bunun sevinci ile 4-5 kere kıyafet değiştiriyordu. Her geldiğinde üzerinde farklı bir kıyafet vardı. Bunun, beni burada tutmasının, sevincini doruklarda yaşıyor olmalıydı. Ben bu düşüncelerle bulutlara bakmaya devam ettim. Aklım keskin zincirlerle bu düşüncelerin hapsinde tutuluyordu ya da ben bu düşünceleri kendime hapsetmiştim. Hangisi olduğunu bilmiyorum ama düşünüyorum işte. Bir tek bulutlar anlıyordu beni. Yerlerinde dans ediyorlardı gökyüzünde süzülerek. Benim keskin zincirlerimin, aklıma vurduğu her bir kırbaçta yer değiştiriyordu bulutlar. Eğer cennete gidersem, belki de gidemem bu günahtan sonra bilemiyorum. Acaba bulutları görebilir miydim? Hayatımın kirli karanlığında ki tek beyazdı bu bulutlar. Beyaz odam bile kirli bir karanlıktı benim için.

Birazda uyumalıydım belki. Uyku benim tek kurtuluşumdu bu lanet yerden. Uyku da karanlıktı ama diğer kirli karanlıklara nazaran daha temiz bir karanlıktı. Ben etrafta ki kirli karanlıklardan, kendi karanlığıma sığınacak kadar temiz bir karanlıktı uyku. Evet, biraz da uyumalıydım.

********

Kapının açılıp kapanma sesiyle uykudan uyandım. Kapıya dönüp gelen kişiye baktığımda korku bedenime tekrardan bir misafir olarak geldi. Yine o gelmişti. Bu defa üzerinde beyaz bir hırka vardı. Bu hırka başka hırkalara göre uzundu. Benim yanıma geldiğinde yatakta düzlenip geriye çekildim.

“Bugün nasıl hissediyorsun?” diye sordu. “Beni esir tutan birinin yanında nasıl hissedebiliyorsan, öyle hissediyorum.” dedim. Herhangi bir cevap vermeden katı bir suratla kapıdan çıkıp gitti. O çok kötü biriydi. Bunu yeni anlamıştım. Keşke daha önceden bilseydim. Beni burada esir tutup ne yapacaktı bilmiyordum. Bir aydır beni bu beyaz odaya esir tutmuştu. Onun zalimlik sınırını çözemiyordum. Her defasında gelip nasıl olduğumu sorarken şefkatli ama bu beyaz odaya beni hapsedecek kadar da zalimdi.

Babam ve Uralda artık gelmiyordu. Beni aramıyorlardı. Neden yoktular yanımda, orası meçhuldü. Artık herkes benden umudunu kesmiş olmalıydı. Sevgilim olan Ural bile beni artık aramıyordu. Belki de evlenmişti kim bilir. Karısı bile hamileydi belki. Benimle olan bütün hayallerini başka bir kadınla kurmuştu sanırım. Beni unutmamıştır değil mi baba? Sen annemi hiç unutmadın, o da beni unutmamıştır, öyle değil mi? Annem yerine o benim saçlarımı taramıştı. O beni unutmadı değil mi? Kesin şimdi her yerde beni arıyordur babamla birlikte. Kesin babamdan korkmasına rağmen babamla birliktedir şimdi. Az dayak yemedi ki bizim firavundan. Çok çektirdi babam ona. Ama yine de bırakmadı beni. Çocukluktan beri seviyorduk birbirimizi. Onun düşüncesi bile yüzüne gülümsemeyi uğratmıştı ya bu kirli durumda. Nasıl unuturum ki ben onu? Keşke yanında olsaydım şimdi. Ama gidemiyordum yanına.

O lanet herif beni buraya kilitleyip hayatımı çalmıştı. Hani neredeydi bana olan sevgisi. Güya bana aşık olduğunu söylemişti yıllar önce. Aşk denen şey böyle olmazdı ki. Buna zalimlik denirdi. Ne yapacağımı bilmiyorum ki ben. Kendi düşünce alemimin içerisinde büyük bir girdapta sıkışıp kaldım. Oradan çıkacak gücüm yokken, ben buradan nasıl çıkacaktım ki. Benim hayatım burada bitmişti. Ural beni bırakmış, babam beni unutmuştu. Eğer bırakmamış, unutmamış olsalardı beni kurtarırlardı. Ama ben hâlâ buradayım.

********

Yaşlı adam elinde ki dosya ile koridorları arşınlıyordu. Odasına vardığında sandalyesini çekip yavaşça oturdu. Zamanın izleri olan kırışık yüzünde yorulduğu çokça belli oluyordu. Elinde ki dosyayı aldığı rastgele bir kalemle bitirmeye çalıştı. Bunu hemen yetiştirip aileye vermesi gerekiyordu. Çalan kapı ile geç kaldığını anladı. Onlara durumu konuşarak izah edebilirdi değil mi?

Çalan kapıya karşılık “Gir!” diye hafif yüksek sesle seslendi. İçeriye giren orta yaşlı ve genç olan iki adamla bezdi. Her defasında her gün uğruyorlardı. Bu da artık yaşlı adamın canını sıkmıştı. Neyse ki bugün elinde ki dosya ve yapılabilecek bir şeyler için gelmişlerdi.

“Buyurun oturun. Bende sizi bekliyordum.” dedi yaşlı adam. Açıkçası onları beklemek istediği söylenemezdi. Çok kez görüyordu onları her gün kapıya dayanıyordu ikisi de. “Bakın hastamız fregoli sendromu. Bu hastalık dünya üzerinde yaklaşık kırk kişide görülür. Hasta travmatik durumu ile ilgili olan kişiyi her yerde görür. Gördüğü her kişiyi o zanneder ve aslında onun, onu takip ettiğini düşünür. Sizi istememesi veya kötü davranmasının sebebi bu olsa gerek. İnci’nin aklında birisi yer edinmiş ve sizi o zannediyor. Tedavisine gelecek olursak hastalığın çok az görülmesinden dolayı kesin bir çözümü yok. Ama psikoterapi ve ilaçlar ile semptomları azaltılabilir. Başka bir sorunuz var mı?” dedi yaşlı psikiyatrist. Karşısında ki orta yaşlı adam kızın babasıyken, genç adam da sevgilisiydi. Yaşlı psikiyatrist genç adamın gözlerine baktığında endişenin resmini gördü. Yaşlı adam belli etmedi şaşkınlığını. Genç adam “Yani o bizi hep başka biri mi zannedecek? Hiç anlamayacak mi bizi?” dedi. Sesi hafif ağlak çıkıyordu. Yaşlı adam “Anlasa bile sizi sürekli gördüğü kişi olarak görecektir.” cevabını verdi.

Genç adam içinde gram gram yıkılan kalbine karşın sessiz kaldı. Onun bir daha onu göremeyecek olması içinde bir yerleri yok etmişti. Umudu kalmamış gibi hissetti. O odaya girdiğinde “Beni ural’a götür” diyen sesi kulağında çınlıyordu genç adamın. Canı ne kadar yanıyordu kim bilir? Acaba bir daha onu pamuk şeker yemeye götürebilecek miydi? Orası bile kesin değildi ki. Bu hastaneden ne zaman çıkacağı belli bile değildi ki. Genç adamın gözleri umudun parıltıları ile patlamıştı. “Aslında eğer gerekli psikoterapi ve ilaç tedavisinde ilerleyebilirsek bu biraz bile olsa durdurulabilir. Onun yanında olabilirsiniz mesela. Yanında olduğunuz zaman sizi başka biri gibi görebilir belki ama sizden bir mektup alabilir. Onun gördüğü kişi gibi odaya girdiğinizde mektubu ona verebilirsiniz. Ona bu durumu açıklamak korkutabilir ve durumu daha kötüye sokabilir. Hastalık hakkında elimizde pek bir bilgi yok çünkü çok nadir bir hastalık o yüzden nasıl bir tepki verebileceğini bilemiyoruz.” dedi yaşlı adam. Bu her ikisinde biraz üzerken birazda rahatlamıştı açıkçası.

Okan bey, İnci’nin babası, hâlâ daha olayları kavrayamamıştı. Yukarıda biricik kızı bu lanet hastalığa nasıl yakalanmıştı diye düşünüp durdu. O çocuk, o gün kızına olan sevdasından gözünün önünde intihar etmişti. O gün kenarda kendi kendine büzülmüş olan kızını görünce bağrından can kopmuştu ya. Yanına gelen Ural’ı bile fark etmemişti o sırada. Kızını nasıl çekip alacaktı bu hastalığın elinden? Kendi hücresinde hapsedip, günden güne kızından güç alan bu hastalıktan kızını nasıl kurtaracaktı?

Ural içinde artık yıkılmış olan kalbi ile gözlerinde ki umudun yerini korumaya çalışıyordu. Daha yıkılan kalbini bile toparlayamamışken sevgilisi için önceliği umutlarına vermişti. Ona çok güzel mektuplar yazacaktı. O mektuplarla artık onu düzgün görecekti İnci’si. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü genç adamın. Onu görecekti. Bu hastalık bittiği zaman da 70 yaşında bile olsa onunla evlenecekti.

Bu yazıyı değerlendirmek için tıklayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

0
be_enmek
Beğenmek
0
komik
Komik
0
sinirli
Sinirli
0
s_k_c_
Sıkıcı
0
_a_rmak
Şaşırmak
Tekrarlayan Surat

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Binbir Kitap ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!