Hakan Günday’ın ilk kitabı olan Kinyas ve Kayra‘dan bahsetmek istiyorum. Çünkü beni inanılmaz etkileyen ve çok sevdiğim bir kitaptır kendileri.
Bir tarafta “Kin” ve “Yas” tan adını alan Kinyas, diğer tarafta da ne olduğunu bile hatırlamayan Kayra. Eminim ki bu kitabı okuyunca bu iki karaktere her duyguyu besleyeceksiniz. Bazen öfke, bazen hüzün, bazen sevgi, bazen ise sadece acı.
Kitap içerik anlamında olsun, üslup anlamında olsun bence gayet başarılıydı. Yazar hayata dair çok yerinde saptamalar yapmıştır ki bundan dolayı çoğu cümlenin altını çizdim, birçok yeri de işaretledim.
Yalnız şunu söylemeliyim ki kitap, rahatsız edici unsurlar barındırıyor. Okuduğunuz bazı yerler, kitabın kapağını kapatmanıza veya midenizin bulanmasına kadar yol açabilir. E zaten “gerçek” dediğimiz şey bu değil midir?: Mide bulantısı.
Kısacası yazar, hayatta yanlış olarak tanımladığımız birçok olayı, durumu tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Yer edebiyatı seviyorsanız, bu kitaba bayılır, bu Hakan Günday külliyatı oluşturursunuz. Eğer sevmiyorsanız hiç bulaşmayın derim.
Kinyas ve Kayra Kitabından Alıntılar
“Hiç uykum yok. Hiç uyuyamıyorum. Domuz gibi içiyorum. Ama gözlerimi kapalı bile tutamıyorum. Sabaha beş saat var. Annemi düşünüyorum. Nerededir şimdi? Aynada kendime bakıyorum bazen. Ve tek kelime etmesem bile vücudum yaşadıklarımı, hayattan ne anladığımı anlatmaya yetiyor. Sağ omuzuma kendi çizdiğim kelebek, beğenmediğim için üzerine attığım çarpı işareti ve altında aynı kelebeğin bir Japon tarafından çok daha iyi işlenmişi. Sol dirseğimin iki parmak yukarısındaki kurşun yarası. Bileklerimdeki otuz dört dikiş. Medeniyeti bir aralar, herkes gibi yaladığımı kanıtlayan apandisit ameliyatımın izi. Ve sırtımı kaplayan, Tanrı’nın yüzü. Bilmiyorum… Hızlı yaşadım. Ama genç ölmekten çok, hızlı yaşlandım! Ama hayattayım.”
Sorarlarsa, “Ne iş yaptın bu dünyada?” diye, rahatça verebilirim yanıtını: “Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından…”