Türk Edebiyatı en önemli eserlerinden biri, ilk realist romanımız Sergüzeşt kitabı incelemesi ile buradayım. Bana göre kitabın sürükleyici bir yanı yoktu. Bu tamamen bana göre yapılmış bir yorum, siz daha farklı duygular hissedebilirsiniz.
Realizm öncülünde yazılmış bir kitap olduğundan gerçekçi sorunlar ve yazarın anlatmak istediği konu net olarak anlaşılıyordu. İnsan ticaretinin toplumsal sorunlarına değinilmiş ve dönemin sosyo-kültürel yapısı hakkında biz okuyuculara vermek istenen mesaj verilmişti.
Sergüzeşt Kitabı İncelemesi
Kitabın dili ağır değildi. Tam tersi olabildiğince anlaşılır bir Türkçe vardı. Sadece uzun cümleler yer aldığından biraz kopukluk vardı. Köleliğin bir bir şey olduğu ve o duyguların çok net bir şekilde yansıtıldığını görebiliyoruz.
Kitapta, küçücük bir çocukken Kafkasya’dan alınıp zengin ailelere esir olarak satılan Dilber’in yaşadığı zorluklar anlatılıyor.

Köle olarak satılan ve evde sahibinin koyduğu ismi taşıyan Dilber küçük bir kız çocuğudur. Bu evde çok fazla eziyet görür. Evin sahibi memurdur ve tahini çıkar. Bunun üzerine Dilber tekrar satılır. Bu sefer Asaf Paşa konağına köle olarak satılır. Burada nispeten daha iyi şartlarda yaşadığından artık güzel bir kız haline gelir. Asaf Bey’in Paris’te güzel sanatlar eğitimi gören oğlu Celal’e gönlünü kaptırır ve birbirlerine aşık olurlar. Celal Bey ve Dilber’in ilişkisinin ortaya çıkması üzerine, hanımın oğlunun bir köleye aşık olmasını kaldıramaz. Dilberi Mısıra satar. Tam işler yoluna girerken Dilber’in macerası yeni bir yol alır..
Şimdiden okuyacak olanlara keyifli okumalar dilerim. Okuyanları da yorumlara bekliyorum.

Sergüzeşt Kitabından Alıntılar
“Korkma! Bu ağaçlar, çiçekler sır saklar. İnsan değil ki ihanet etsin.”
“Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük zenginlik mi olur?”
Yalnız dökülen gözyaşları acıdır.
“… bunlar güzel, hepsi güzel! fakat sen onlardan daha güzelsin…”
“Güzellikten büyük asalet, kalp temizliğinden büyük zenginlik mi olur?”

İnsan hiç bir kimseye ve bilhassa Allah ile annelere yalan söylememelidir.
“Senin bana ne kadar tesir ettiğini biliyor musun? Beni gündüzleri düşündüren gece sabahlara kadar uyutmayan hep sensin!”
Ağlamak, uğradığımız felaketlere karşı vücudumuzda kalan kuvvet kalıntılarının bir feryadıdır.

