Her şey zıttıyla bilinir. Kendinizi melek olarak takdim edecekseniz size bir şeytan lazımdır. Eğer melek değilseniz ki değilsiniz o halde melek görünmek için şeytanlaştırırsınız. Tabi şeytanlaştırdığınız da muhtemelen şeytan değildir.
Artık bir günah keçiniz vardır. Hani tarihteki bir topluluğunun yaptığı gibi… Ayini yöneten kişi topluluğun bütün günahlarını bir keçiye yükler ve keçiyi çöle salıverir. Keçi günahkar günahlarını yüklenmiş sürgüne, ahali analarından doğduğu ilk günkü gibi tertemiz evlerine dönerler.
– Faust da şeytan siyah bir keçi şeklinde mi temessül etmişti neyse…
Yüzler ve isimler farklılaşsa da tarihteki mücadeleler hep birbirine benzer. İsimler ve yüzler farklıdır sadece. Birileri şeytanlaştırılır işlemedikleri günahların vebali boyunlarına yüklenir ve sürülürler. Cisimleri olmasa da hayaletleri hakim güce lazımdır. Yeni günahları yükleyecek yeni günah keçileri uydurmak zorunda kalınır yoksa.
Eserde Napolyon’un Stalin olduğu sır değildir. Hatta Orwell Stalin in Almanların işgali sırasında Moskova’yı terk etmediğini öğrendiğinde hikayede bir değişiklik yaparak çiftlik savaşı sırasında Napolyon’u cesurca çiftlikte sebat ettirir ve “Stalin e borcumu ödedim” der.
Zavallı Snowball ise yalnızca çiftlik için güzel bir şeyler yapmak istemiştir. Ancak amaçları Napolyon un şahsi işkembesine uymayınca karalanır şeytanlaştırılır ve var olan bütün suç ve günahlar tepesinden boca edilir. Çiftlikten kaçmak zorunda kalır ;yoktur ama hep vardır. Sinelerde nefretinin tohumu büyütülür gürbüz bir ağaç olur ve Napolyon un menfaatleri bu ağacın gölgesinde serinler, meyvelerinden yer, semirirler.
Devrimin saf çocuğu güçlü Boxer değirmenler için samimi davranmaya çalışırken yitirdiği sağlığının asla gelmeyen emekliliğinin mükafatını köpek maması olarak alır. En acısı da yaşınız genç de olsa okudukça hikaye daha bir tanıdık gelir. Orwell, çürük bütün sistemlere motto olabilecek o meşhur, hikaye içinde evrimleşen sloganla; kendinden önceki üç bin yıla ve kendinden sonraki günümüze kadar selam gönderir.
“BÜTÜN HAYVANLAR EŞİTTİR,
AMA DOMUZLAR DAHA EŞİT!”