Çevresine bakındı,
Duman şöminenin yanında kıvrılmış mayışıyordu. Dışarıda yağan yağmur şiddetini arttırmış, sesli darbelerle cama ilişiyordu. Battaniyesini üzerinden atıp yuvarlak sehpanın üzerinde duran kahvesine uzandı. Gözlerini kapatıp kahvenin nefis kokusunu içine çekti.
Her zamanki gibi müthişti ama bu bile keyfini yerine getiremedi.
Bir yudum alıp koltuğuna geri gömüldü.
Hayatını düşündü. Dünyayı, insanları, kendisini..
Birçok insan vardı çevresinde. Ama o çok yalnız hissediyordu.
Güzel bir işi, mutlu bir ailesi, harika arkadaşları..
Ama tüm bunlar onun mutlu olmasına yetmiyordu ki. O kendini bunlara ait hissedemiyordu.
Onun istediği başarı, iyi bir kariyer ya da mutlu aile tablosu değildi.
O yalnızca sevgi, samimiyet istiyordu.
Gerçek sevgi.
Ailesi mi vardı? Evet.
Mutlu muydu? Öyle görünüyordu.
Ama içini yalnızca o biliyordu. O başarılı olmak zorundaydı çünkü sevilmek için başarı şarttı. En azından öyle öğretilmişti ona.
İş yerindeki birbirinin ayağını kaydırmaya çalışan, gözlerini hırs büyümüş fırsatçılar, zorba bir aile, sahte arkadaşlıklar…
O tüm bunlardan çok bunalmıştı.
Koca şehirde nefessiz kalmıştı.
Onun aklında tek bir şey vardı.
Gitmek.
Sadece gitmek istiyordu.
Neresi olduğunun bir önemi yoktu. Nefes alsa yeterdi. Bu sahte hayata daha fazla dayanamıyordu.
Düşüncelerinden sıyrılırken dışarıda yağan yağmur şiddetini azaltmıştı. Soğumuş kahvesinden bir yudum daha aldı ve ayağa kalktı.
Biliyordu şu an yapmasa bir daha buna cesaret edemeyecekti.
Dumanı da alıp eşyalarını hazırlamaya başladı.
Gidiyordu.
Bir Küçük Gitme Meselesi
Bu yazıyı değerlendirmek için tıklayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]
“Herkesin gözü dışardadır; ben gözümü içime çevirir, içime dikerim. Herkes önüne bakar, ben içime bakarım. Bütün derdim kendimledir.
Hep kendimi izler, kendimi yoklar, kendime bakarım. Herkes kendinden başka şeylerin peşindedir; hep kendisinin ötesine gitme hayalindedir.
Bense kendi içimde yuvarlanıp gidiyorum.”
Montaigne