[dropcap type=”circle”] H [/dropcap]
ristiyanlık, Yahudilik veya Müslümanlık. Tarih boyunca bu dinlerin tamamı ölümü yüceltip yaşamın kendisine değer atfetmediler. İnanç sistemlerine göre haklılar çünkü ölüm denen biyolojik son olmasaydı ahiret inancına sahip kişileri dizginlemek mümkün olmayacaktı.
O halde ölümün olmadığı bir dünyada insanları sömüren dinlerin hali ne olurdu ? Bir düşünün derim. Saydığımız dinlerin bakış açısına göre ölüm geldiğinde yapılacak hiç bir şey yoktur. Ortaçağ masallarında elinde tırpan olan yüce bir varlık gelir ve ruhunu bedeninden ayırır.
Fakat bilim ölümü teknik bir sorun olarak ele alır. Yani kişi yüce bir varlığın gelip ruhunu bedeninden ayırmasıyla ölmez; kalp krizi, kanser ve enfeksiyon gibi teknik sorunlardan dolayı ölür. Kanserli hücreler genetik bir mutasyon değiştiği için oluşur, kalp ise sağlıksız beslenip damarlarımızı tıkadığımız için kan pompalamayı bırakır. Yani bunlar doğaüstü varlıklar öyle istediği için olmuyor sadece teknik sorunlar. Her teknik sorunun da bir teknik çözümü vardır.
Nanoteknoloji uzmanları, milyonlarca Nanorobottan oluşan biyonik bağışıklık sistemi geliştiriyorlar. Bu Nanorobotlar vücudumuza girerek kapanmaya başlayan damarları sorun oluşturacak seviyeye gelmeden açacak, vücudumuza giren bakterilerle savaşacak, kanserli hücreleri öldürecek ve hatta yaşlanmayı durduracak.
[geo-post target=”true” id=”6092″ label=”Önerilen Yazı”]
Bazı bilim insanları 2050’ye kadar ölümsüzlüğün bulunacağını söylüyor. ”CAENORHABDİTİS ELEGANS” adlı kurtçuğun ömrünü 6 kat uzattılar aynısı Homo Sapiens için de yapılabilir. Yaşlanmayı durdurma yani ölümsüzlük size çok uçuk bir fikirmiş gibi geliyor olabilir. Gayet doğal. Ancak unutmayın ki 19. Yüzyıl gibi kısa bir tarihte en iyi doktorlar bile enfeksiyonu nasıl durduracaklarını bilmiyorlardı. Modern anestezi yoktu ve diş çekimi anestezi kullanılmadan yapılıyordu. Son yüzyıldaki sağlık alanında yapılan gelişmeler sayesinde bilim, ortalama insan ömrünü zaten oldukça fazla arttırdı.
Örneğin: 15. Yüzyılda ortalama bir insan ömrü 30 yıldı. Üstelik yeni doğan çocukların pek çoğu henüz yetişkinliğe adım atamadan çocukluk hastalıkları sebebiyle ölüyordu. Bir yüzyıl sonra günümüz imkanları dahilinde kim bilir neler yapılacak ve ölümsüzlüğün de o yeniliklerden biri olmaması için hiç bir sebep görünmüyor.
1400 yılında bir tüccara 50 yıl sonra neler olacak diye sorsaydınız muhtemelen doğru cevapları verecekti, kral değişebilir, ülke yıkılabilir… Ancak son yüzyıla baktığımız da devrim niteliğinde yenilikler ile bir yüzyıl daha sonra neler olacağını saptamak neredeyse imkansız.
Ancak varsayalım ki ölümsüzlüğü bulduk peki ya sonrasında ne olacak ? Doğal seçilim taştan aletler yapıp, çiğ et yiyen Homo Erectus’tan atmosferin dışına çıkmayı başaran Homo Sapiens olmamızı sağladı. DNA’mız, doku ve organlarımız ve beyin yapımızdaki birkaç küçük değişikliğin bizi ölümsüz süper zeki insanlara dönüştürmeyeceğini kim bilir ?
Bu kadar imkan ve teknolojiye sahip Homo Sapiens geçmişteki ataları gibi doğal seçilimi beklemeyecek elbette. Biyomühendisler Sapiens bedeninin genetik kodunu baştan yazıp, beyin devrelerini baştan tasarlayabilir ve yeni ”Tanrılar” üretebilirler. Ve hatta belki de Siborg mühendisliği bunu bir tık öteye taşıyarak inorganik göz ve elleri, damarlarımızda dolaşıp hasarlı dokuları onaran ve hastalıkları ortadan kaldıran nanorobotlar ile birleştirebilecekler. Bu teoriler sonucunda belki geleceğin dini bilim olur ve Sapiens türü de ”Tanrı” olur.
