Platon’un Mağara Alegorisi. Son zamanlarda sıklıkça duyduğumuz, arkası dönük 3 kişinin mağara duvarına gölgelerin yansımasından ortaya çıkar alegori.
İnsanlar mağara da mağara girişine arkasını dönerek oturuyorlar. Etrafına bakamıyorlar. Karşılarında ki duvardan bir takım gölgeler geçiyor ve çıkan sesleri duyuyorlar. Dönüp bakamadıkları için sadece bu görüntüleri ve sesleri karşılarında duran imgelere benzetirler. Çıkan sesleri de o imgelerin ismi olduğunu düşünürler.
o anda içlerinden birileri zincirlerini gevşetmeyi başarır. Artık tek bir yöne değil, etrafına da bakabilir. Duvarda gördükleri gerçek sandıkları imgelerin arkalarından geçen insanlar ve insanların taşıdığı şeylerden gelen sesler olduğunu anlarlar. Bu nesneler dünyaya ait ateş ve bazı temel kaynaklar olarak tasvir edilir.
İnsanların taşıdığı nesneler bildiğimiz anlamda algı nesneleri değil, dünyanın işlevine ve kurgusuna gönderme yapan nesnelerdir. Yapılanlar toplumun geleneklerini ve ideolojilerini şekillendirmek olarak düşünülebilir. Sonuçta, insanlar mağarada olduklarını anlarlar.
Daha önce tek gerçek olduğunu düşündükleri şeyin aslında bir yansıma olduğunun farkına varırlar. Mağaradan bir şekilde çıktıklarında -önce bu düşünülmeli- güneşin parlaklığının hakim olduğu bir dünyaya ulaştıklarında, çünkü mağaranın loşluğuna alışmışlardır, güneşin ışığı onları geçici olarak kör eder.
Bu geçici körlük, bir oryantasyon bozukluğu ve kafa karışıklığı durumunu sembolize eder. Yavaş yavaş güneşin parlaklığına alışarak yere doğru baktılar ve çevredeki şeylerin gölgelerini gördüler. Birincisi yansımadır ve sonra gözler uyum sağladığında çevreyi görebilirler. Sonunda, güneşin bu alanda var olan her şeyi görmemizi sağlayan ilke olduğunu anladılar. Ama düşününce hala zincire vurulmuş insanlar var.