Necip Fazıl Kısakürek’in Hayat Hikayesi 1904 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Necip Fazıl, Maraşlı bir babanın ve Girit Ensarlarından bir annenin tek oğludur. Kısakürekler sülalesinden gelen Necip Fazıl’ın soyu Dulkadiroğullarına dayanır.
Dramlarla dolu bir çocukluk dönemini geçiren Necip Fazıl, küçük yaştaki kız kardeşini kaybetmesi üzerine çok etkilenir ve bunun üzerine çocukluğunun tamamına yakınını dedesinin yanında geçirir.
Okul okuduğu dönemde okulla arası iyi olmayıp başladığı okulları bitiremeden ayrılır. Yurt dışına devlet desteğiyle giden Necip Fazıl burada da derslerine devam etmez ve devlet tarafından kendisine verilen bursun kesilmesi üzerine tekrar yurda dönmek zorunda kalır.
Yurt dışında kaldığı dönemde Henri Bergson ile tanışır ve düşüncelerinden etkilenir. Yurda dönerken de Nakşibendi Şeyhi Abdulhakim Arvâsi ile tanışana kadar Bergsoncu (entüisyonist-sezgici) düşünceyi savunur ve bu düşünce üzerine eserler yazmaya başlar. Sezginin akıldan ve soyut düşünmeden daha öncelikli olduğunu savunan felsefî akım. “Eğer bir şeyi algılıyorsak onu önce manevî olarak algılamalıyız.”
Abdülhakim Arvâsi ile tanıştıktan sonraki yaşamı hep mistik düşünce üzerine olup eserlerini de bu minvalde yazmıştır. 1983 yılında gözlerini hayata yuman “Kaldırımlar” şairi Necip Fazıl Kısakürek, giderken geriye yüz yirmiden fazla eser ve akıllarda yer edinen özlü sözler bırakır.
İçinde engin his deryalarını, uçsuz bucaksız fikir ovalarını barındıran edebiyat dünyamızın gök kubbesi Necip Fazıl Kısakürek’in uhrevî bir öyküsü vardır şairliğe ilk adım atışında. Buyurun kendisinden dinleyelim:
“Şairliğim on iki yaşımda başladı.
Annem hastahanedeydi. Ziyaretine gitmiştim…
Beyaz yatak örtüsünde, siyah kaplı, küçük ve eski bir defter… Bitişikte yatan veremli genç kızın şiirleri varmış defterde…
Haberi veren annem, bir an gözlerimin içini tarayıp:
-Senin dedi; şair olmanı ne kadar isterdim!
-Annemin dileği bana, içimde besleyip de on iki yaşıma kadar farkında olmadığım bir şey gibi göründü.
-Varlık hikmetinin ta kendisi…
-Gözlerim, hastane odasının penceresinde, savrulan kar ve uluyan rüzgara karşı, içimden kararımı verdim. :
-Şair olacağım! Dedim ve şair oldum. ”
Ve ilk şiirini yazarken dilinden şu mısralar dökülür: Buyrun hep beraber okuyalım.
“Sevdiğime kul oldum,
Güzelliği seçeli.
Varlıkta fakir oldum,
Benliğimden geçeli.
Vücut ruha ağ gibi,
Bir düğümlü bağ gibi.
Muhabbet membaı gibi,
Kevserinden içeli… ”