Hıfzı Topuz: Edebiyatın Usta Kalemi
1923 doğumlu hukukçu, gazeteci ve yazar Hıfzı Topuz’un kazandığı ödüller o kadar çok ki, hepsini burada sıralamak neredeyse imkansız. Onun eserlerini okumak, adeta bir yolculuğa çıkmak gibi; her sayfasında yeni bir keşif, yeni bir dünya buluyorum.
Yazar, inceleme, araştırma, anı, söyleşi ve roman gibi çeşitli türlerde pek çok eser kaleme almıştır. Romanlarından, Nazım Hikmet’i konu alan ”Hava Kurşun Gibi Ağır”, ”Taif’te Ölüm” ve ”Gazi ve Fikriye” gibi eserleri okuma fırsatım oldu. Sabahattin Ali’yi ele alan ”Başın Öne Eğilmesin” de okunmayı bekleyen değerli kitaplarım arasında yer alıyor.

Hıfzı Topuz’un eserlerini okurken, dönemin ruhunu ve roman kahramanlarının hayatlarına dair bilgi edinmenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu kitaplar, sadece bir hikaye anlatmakla kalmayıp, okuyucuyu aydınlatan birer kaynak haline geliyor.
Bu romanda, Neyzen Tevfik hakkında sahip olduğumuz bilgilerin ne denli yüzeysel ve eksik olduğunu görecek, Hıfzı Topuz’un sade ve akıcı üslubuyla derin bir yolculuğa çıkacağız. Elinizden bırakamayacağınız bir eser; mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum.
Neyzen Tevfik’in çocukluğundan itibaren edindiği bilgi birikimi ve bohem yaşam tarzını nasıl benimsediğine tanıklık edeceğiz. Baskıcı rejimler altında ”Çılgın ve Özgür” kalabilmesi, zaman zaman delilik sınırına yaklaşması bence onun özgünlüğünü artırmış.
Diğer bir deyişle, Neyzen Tevfik, yaşadığı dönemden çok önce dünyaya gelmiş ve yaşarken pek de anlaşılmamış bir filozof ve müzisyendir.
Kesinlikle okunmalı!
Kitaptan Alıntılar:
”Rakıya çocukluğumda başlamıştım. Bir gün evde rakı bulamadım ve bayıldım. Babam, annem ve konuklar başıma üşüştüler. Lokman ruhları, kolonyalar, limonlar hiçbiri fayda etmiyordu. Babam, ”Ben şimdi onu ayıltırım,” diyerek hemen köşedeki dükkana koşmuş, rakı, şarap, konyak ne bulduysa almış. Bunları bir tencereye boşaltmış ve kaşık kaşık ağzıma dökmeye kalkmış. Bu yetmemiş, sonra da bu garip içkiyi kepçeyle ağzıma boşaltmaya kalkmış. O gün kendime gelmişim.” (s.162)
”Neyzen, her zaman yönettiği kalenderlik okuluna yetenekli öğrencileri kabul eder, meyhane meyhane dolaştırır, rakı içmeyi, ney dinlemeyi, çifte kağıt açmayı, dünyaya hayran hayran bakmayı öğretirdi. Canı isteyince tekkeye döner gibi Bakırköy’e sığınırdı. Başı derde girince, esrarı, afyonu, içkiyi, küfürü, taşlamayı fazla kaçırdığı zaman kendiliğinden Bakırköy’e gelir, bir- iki ay dinlenirdi. Neyzen’in yatağı her zaman hazırdı.” (s.182)
Nerede Neyzen’in o eski taşlamaları, okları ve haykırışları…
Artık şu tür şeyler yazıyordu:
- Hepsi göçtü yoldaşların hiçbiri yok
- Sen mi kaldın kafileden böyle ırak
- Postu sermekse meramın yola, serdirmezler
- Haydi gölgenle beraber silinip gitmene bak