Bin Muhteşem Güneş, tamamen çaresizliğin kitabı. Yazar, savaşın tüm yıkıntılarını insan üzerindeki etkisini, insan hayatının savaşla, o kaotik ortamla nasıl değişebileceğini/dönüşebileceği anlatmış. Bunun yanında birçok şeye de değinmiştir: Dinin yanlış algılanışı, kadın – erkek eşitsizliği, erkekler tarafından kadınlar ve çocukların bir mal olarak görülmesi… Daha nicesi.
Bin Muhteşem Güneş; Meryem ve Leyla adında iki kadının yollarının kesişmesi, bu her iki kadının hayat hikayeleri, bu hikayelerdeki acıyı (saf acıyı) anlatıyor. Bu eseri okurken kitabın içine girip olaylara müdahale etmek istediğim o kadar çok yer oldu ki, sinirlendim, öfkelendim, acıdım ama hiçbir şey de yapamadım. Kitabı okurken boğazımda düğümler oluşuyor, yutkunamıyordum. Okuduğum en acıklı, en duygusal, en, en eserlerden…
Kesinlikle önerebileceğim bir kitap fakat okurken acı kavramını iliklerinize kadar işlenebileceğini unutmayın!!
Bin Muhteşem Güneş Kitabından Alıntılar
“Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.”
“Bunu öğren, kafana iyice sok, kızım,” dedi Nana. “Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir. Her zaman. Bunu hiç unutma, Meryem.”
“Bu ülkeyi bu kadar çok sevmeme karşın, bazen çekip gitmeyi düşünüyorum.” dedi Babi.
“Nereye?”
“Unutmanın kolay olacağı bir yere…”