Umberto Eco’nun Eserine Yolculuk
Bu kitabı edineli hayli bir zaman oldu. Ne okuyacağıma bir türlü karar veremediğim bir süreçteydim. Özellikle akıcı ve güzel romanların ardından kitap seçmek oldukça zorlayıcı hale geliyor. Sürekli olarak elime alıp bıraktığım Umberto Eco’nun bu eseri, kitaplıktan ısrarla bana göz kırpıyordu. Sonunda kendime dedim ki, “Tamam, seni artık elime alıyorum ve son sayfaya gelmeden seni tekrar kitaplığa kaldırmayacağım.” Beni en çok rahatsız eden durum, bir kitaba başladıktan sonra zorlandığım için yarıda bırakıp kaldırmak; bu durumla karşılaştıkça içimde bir boşluk hissediyorum ve kendimi dünyanın en kötü okuyucusu gibi hissediyorum.
Elime alıp tekrar ilk sayfaları kurcaladıktan sonra, aslında biraz saçmaladığımı düşündüm. Kitap gayet güzel ve akıcıydı; neden böyle davrandım ki diye düşünürken sayfalar hızlıca akmaya başladı. Ama sorun şu ki, kitabı okurken zihnimin içinde çok fazla konuşmuşum ve yaklaşık elli sayfa okuduğum halde konunun içine girememişim. Böyle olunca tekrar başa döndüm ve biraz silkelenip kitaba konsantre olmaya çalıştım.

Kitaba yeniden başladığımda, konunun bugüne kadar okuduğum tüm eserlerden çok farklı olduğunu fark ettim. Gazetecilikle ilgili tek hatırıma gelen şey, çocukken birkaç kez “ben gazeteci olacağım” demekti. Bunun dışında, gazete ve gazetecilikle ilgili hiçbir bilgi veya araştırmam yoktu. Bu kitap, bu meslekle ilgili bende farklı düşünceler oluşturdu.
Ana karakter Colanna, hiçbir şeyi olmayan bir adamdır ve bir gün ilginç bir teklif alır. Henüz yayınlanmasına karar verilmeyen bir gazeteye yazılar yazması istenmektedir. Ancak bu gazetenin bir gün kesinlikle yayın hayatına başlayacağı bir muammadır. Bu gazete, bildiğimiz tüm gazetelerden farklıdır; diğerleri gibi günlük olayları akşam baskısına yetiştirmek yerine, olması muhtemel olayların tahminini yapacaklardır. Örneğin, bir yerde bir bomba patladığında, kimin bu işin içinde olduğunu herkesten önce yazacaklardır. Haberin doğru çıkmasının ise bir önemi yoktur; zira eğer çıkmazsa bu sadece bir tahmin olarak kalacak, aksi durumda haberleri doğru çıkarsa bunun yalnızca kehanet olduğunu ifade edeceklerdir.
Kitabın şahane soruları karşısında dudaklarımı ısırmak zorunda kaldım. Doğru bildiğimiz her şeyin yalansa, ne demişler; bir madalyonun iki yüzü vardır. Ve en önemlisi, kitapta en çok yer ayrılan bölüm ve kafamızı kurcalayacak olan o soru; Acaba Mussolini sağ mı?
Umberto Eco’nun Kitabından Alıntılar
- “Kaybedenler, kendi kendini geliştirmiş kişiler gibi, kazananlara oranla çok daha geniş bir bilgi ağına sahiptirler; kazanmak istiyorsan tek bir şey bilmen, her şeyi bilmekle zaman yitirmemen gerekir; derin bilginin hazzı kaybedenlere özgüdür. Biri ne kadar çok şey biliyorsa, işleri o kadar ters gidiyor demektir. İnsan olanaksız umutlar besleyerek yaşadığı sürece zaten bir kaybedendir. Sonra bunun farkına vardığında da her şeyi boş verirsin.”
- “Yönetici olmak, yazmayı bilmek anlamına gelmez. Savunma bakanının el bombası atmayı bildiğini de söyleyemeyiz.”
- “Ölüm korkusu anılara can veriyor.”
- “Nereden dolandım ben bu kördüğüme? Sanırım kabahat Profesör Di Samis’in ve benim Almanca biliyor olmamda.”
- “Şunu unutmayın ki günümüzde bir suçlamayı çürütmek için tersini kanıtlamak gerekmiyor, suçlanan kişiyi yadsınamaz ilan etmek yetiyor.”
- “…bu özür dileme işinin, alçakgönüllülük mü yoksa yüzsüzlük mü olduğunu hiç anlamamışımdır: Yapmaman gereken bir şeyi yapıyorsun, sonra özür diliyorsun ve ellerini yıkıyorsun.”
- “Hiçbir şeyden emin değildim, emin olduğum tek şey hepimizin tam ensesinde bizi aldatmak üzere bekleyen birilerinin olduğuydu.”
- “Sanıyorum insanlar yavaş yavaş deliriyor.”
- “Genellikle gerçek bir gazete için bile en temkinli çözüm, işi duygusala bağlamak… Dikkat ederseniz televizyonların yaptığı budur… Seyircinin gözü yaşarır ve herkes memnun olur. Almancada güzel bir sözcük vardır: Schadenfreude, başkalarının kederiyle mutluluk duymak. İşte bir gazetenin saygı göstermesi ve beslemesi gereken duygu budur. Ama şimdilik bu sefilliklerle ilgilenmeye mecburuz; hoşnutsuzluğu sol gazetelere bırakalım, onlar bu konuda uzmandırlar zaten.”
- “Muz neden ağaçta yetişir? Çünkü yerde yetişseydi timsahlar onları hemen yerdi. Kayak neden karda kayar? Çünkü hayvanların üstünde kaysa kış sporları çok pahalı olurdu.”
- “Biliyorum biliyorum ama hayal kurmak bedava.”
- “Gerçek, özgürleştirir.”
- “Kehanette bulunanların hepsi delidirler.”
- “Sorun şu ki gazeteler haberleri yaymaya değil, örtmeye yarıyorlar.”
- “…zaten bazı kitaplara bakınca okunmasalar daha iyi olur deriz.”
- “Tek başıma eyleme geçmeyi beceremem ama bir başkası bana topu atarsa, bunu gole dönüştürmeyi başarabilirim. Maia hala saftı ama yaşım beni bilge kılmıştı. Ve eğer bir kaybeden olduğunu bilirsen, tek avuntun çevrendeki herkesin yenmiş bile olsa bir yenilmiş olduğunu bilmek olur.”
- “Kim bilir daha önce kendimi güzel göstermek için neler anlatmıştım ona.”
- “Kafam karışmıştı. Onun düşündüğünü düşündüğümü düşünmesini istemiyordum.”