12 Mart ve Sevgi Soysal’ın Tutukluluk Dönemi
12 Mart, Türkiye tarihinde faşizan uygulamaların tırmandığı bir dönemin başlangıcını simgeliyor. Bu süreçte, tutuklama listeleri birer birer yayımlanıyor, ‘tenkil edilmesi elzem olanlar’ ve ‘muzır kişiler’ gibi ifadelerle hedef gösterilen bireyler, ilk fırsatta gözaltına alınıyor. Sevgi Soysal, bu dönemde ‘muzır kişiler’ kategorisinde yer alarak, Mamak zindanı ile birlikte Ankara’daki Yıldırım Bölgesi’ne götürülüyor. İlk tutukluluğu, 1971 ilkbahar ve yazında gerçekleşiyor ve sanki bir misafirlik havası taşıyor. O dönemki tutuklular arasında, TİP davasında sanık olan Behice Boran ve Denizlere yardım etmekten tutuklanmış ressam Sevim Onursal gibi isimler bulunuyor.
12 Mart rejiminin henüz tam olarak oturmadığı bu dönemde, tutuklular görece daha rahat bir yaşam sürüyorlar. Hatta bazıları, içerdeki havayı bir yatılı kız mektebine benzetiyor. Yıldırım Bölge’de, bol sulu oralete limon kolonyası ekleyerek yapılan ‘Yıldırım kokteylleri’ tüketiliyor; acemi erlerin ‘tombul tombul memeler’ türküsü eşliğinde yaptığı talimler gözlemleniyor. Havalandırmada erkek tutuklularla selamlaşmalar ve işaretleşmeler, pusula veya mektup gönderimleri gibi iletişim yöntemleri de gelişiyor.
Ancak Sevgi Soysal’ın ikinci tutukluluğu, bambaşka bir atmosferde gerçekleşiyor. Mahir Çayan ve arkadaşlarının Maltepe Cezaevi’nden kaçmaları, Denizlerin asılması ve avcıların avlarını bulabilmek için yakınlarını acımasızca işkenceden geçirmesi, bu dönemin korku dolu ve gergin günlerini gözler önüne seriyor. Artık Yıldırım Bölge, daha farklı bir mekân haline geliyor ve Sevgi Soysal, iki muhbirin ifadesiyle ‘orduya hakaret’ten yeniden gözaltına alınıyor. İlk tutukluluk dönemindeki Yıldırım Bölge ile karşılaştırıldığında, tutukluların hepsi ‘er’ ilan ediliyor, asker gibi davranmaya zorlanıyor ve devlet düşmanlığıyla suçlanıyor. Bu dönemde hayatta olduklarına sevinmeleri gerektiği her fırsatta hissettiriliyor.
Sevgi Soysal, yaşadığı tüm bu zorlukları ve insanları yok etmeye çalışan baskıcı atmosferi o kadar canlı bir şekilde aktarıyor ki: ”Ben her şeyin bir bir yok olmasına o kadar alıştım ki, ve her şeyin yeniden bir bir var olmasına o kadar alışacağım ki. Bilirsin neler için çarpmıyor bir yürek”. Bu sözler, onun içindeki umudu ve yaşam sevincini en iyi yansıtan örneklerden biri.
Sonunda, sivil hayata dönüş yaparak, Edip Cansever’in bu güzel dizeleriyle Yıldırım Bölge’ye veda ediyor: ”Uzun süre buzdolabında dondurulmuş bir et gibi, dışarı çıkarılınca kokmaktan, bozulmaktan korkarak…” Yaşadığı tüm acılara, baskılara ve işkencelere rağmen, insana dair umudunu kaybetmiyor ve yeniden hayata merhaba diyor.
İletişim Yayınları, 2013 (6. Basım)
Sevgi Soysal (1936 – 1976)