Özgürlük ve Hayatın Anlamı
«Hiçbir şey ummuyorum; hiçbir şeyden korkmuyorum; özgürüm.»
Bu etkileyici söz, Yunan yazar Nikos Kazancakis’in mezar taşında yer alıyor ve aynı zamanda Zorba’nın yaşam felsefesini simgeliyor. Kazancakis, 1883-1957 yılları arasında yaşamış bir edebiyat dehasıdır. Zorba, yazarın olgunluk dönemi eserlerinden biri olarak öne çıkıyor. Yazarın kilise tarafından aforoz edilen diğer bir başyapıtı ise ”Günaha Son Çağrı” adlı romanıdır; bu eseri de okumak için sabırsızlanıyorum.
Kazancakis’in eserleri hakkında birçok olumlu yorum duymuştum ve bunların ne kadar haklı olduğunu bu kitabı okuduktan sonra anladım. Harika betimlemeleri ve güçlü anlatımıyla Zorba, beni kendine adeta bağladı. Romanın anlatıcısı olan yazarın ve linyit madeninde ustabaşı olarak işe aldığı Zorba’nın yanında kendimi buldum.
Mutsuz, beklentisiz bir yazarın, orta yaşlı Zorba’nın yaşam ve insan sevgisinden, yaşam felsefesinden adım adım etkilenişi çok güzel bir şekilde aktarılmış. Yaşamın tadını çıkarmanın ve insanları sevmenin ön koşulunun olmadığını siz de okuyunca hissedeceksiniz.
Bu eser sinemaya da uyarlanmış ve üç dalda Oscar ödülü kazanmıştır. Filmin müzikleri de ünlü besteci Mikis Theodorakis tarafından bestelenmiştir. Hem kitabı hem de filmi izlenesi ve dinlenesi bir deneyim sunuyor.
İyi bir kitap okumak istiyorsanız, Zorba’yı geç kalmadan okuyun, benden söylemesi.
Kitaptan Alıntılar:
- Linyitler, zarar ve karlar, Bubulina’lar, hepsi yok olmaktaydı. Haykırış hepsini alıp götürüyordu, artık hiçbir şeye gereksinmemiz yoktu; ikimiz de Girit’in ıssız kıyısında, göğüslerimizin üzerinde hayatın bütün acısını ve zevkini taşıyorduk. Acı ve zevk yoktu, güneş sallanıyordu, gece yaklaşıyor, Büyükayı gökyüzünün hareketsiz çevresinde raks ediyordu, ay yükseliyor ve korkuyla iki küçük canlının kumsal üzerinde şarkı söyleyip kimseden korkmadıklarını seyrediyordu. (s.181)
- Yani akıllandım artık insanlara bakıp şöyle demekteyim: Bu iyi adamdır, şu kötü. İster Bulgar olsun, ister Rum, isterse Türk! Hepsi bir benim için. Şimdi, iyi mi, kötü mü, yalnız ona bakıyorum. Ve ekmek çarpsın ki, ihtiyarladıkça da, buna bile bakmamaya başladım. Ulan, ister iyi, ister kötü olsun be! Hepsine acıyorum işte… Boş versem bile, bir insan gördüm mü içim cız ediyor. Nah diyorum, bu fakir de yiyor, içiyor, seviyor, korkuyor, onun da tanrısı karşı tanrısı var, o da kıkırdayacak ve dümdüz toprağa uzanacak, onu da kurtlar yiyecek… Hey zavallı hey! Hepimiz kardeşiz be… (s.257)