Tutunamayan şair Kenan Kara tarafından yazılan bir kaç şiir.
YESRİP KADAR UZAK
Vaktiydi
Ağaçlar göle eğilmedeydi
Yağmur gökten ayrılmada
Rüzgâr saçlarında
Siyah gözlerinde güzeldi
Bir sal karşı kıyıya ulaşamadı
Kuş kayasında bir yangın
Dumanı üstünde
İbrişim kuşak dolamışlar beline
Yirmi üçündesin
Haberin yok henüz şiirlerimden
Altın bilezikler
Yesrip işlemesi danteller
Ben hala babamın yasındayım
Sakallarım daha gür uzuyor
Çekiyordum gölgemi
Aşktan ve ışıltılı caddelerden
Yirmi üçündesin
Geçemezdim
Onca dikenli telleri arasından ömrünün
Vaktiydi
Yollar kesişmekteydi
Avucumda bir dağ lalesi yaşar benim
Yeryüzü devinmekte ezile ezile
Silince buğusunu camlarının
Avudun kaldı yalnız zihnimde
KIŞ GÜNLÜKLERİ
Birden uyanırsın belki
Birden hatırlarsın
Kış günü ısınmayan ellerimi
Alçaktan uçan kuzgunları
İçimden kanamaya başlayan sesini
Sesine ses veren kalbimi
Belki yeniden seversin
Kayıtsız serzenişlerimi
Dile gelemeyen hislerimi
Kalbi bir teslimiyyetle
Atma beni ahzap acılara
Geriye kalan yalnız
Kalender gülüşündür
Böyle yıkılıp kalmışımdır
Aynaya her iz düşümünde
İnce bir gül dalısındır şimdi
Dikensiz
Susuz bile yaşarsın
Merhametinle
Ama atma beni ahzap acılara
Dayanamam
BİR BAKIŞ
Sonu olmayan gözlerinle
Bana öyle bakma
Sonsuz bir azapta beni bırakma
Kabına dar sözcüklerim
Bendine düşman
Yatağına müptela ovalar boyunca
Kıvrım kıvrım süzülen gizli saçlarına
Zaten oldum olası düzlemsel bir boşluktayım
Bilmiyorsun
Ne olursun, bana öyle bakma
Su ve ateşten mürekkep
Söyleyemediklerim
Nereye baksam aydınlık yüzün
Ay, karanlık
Gece, melal
Ne zaman seni düşünsem
Alevli kar taneleri düşer saçlarıma
Yaşam ve ölüm ne ki
İşte karşındayım, gülüyorum
İşte gece, yoksun
Ölüyorum
Bana öyle bakma
Çünkü sen henüz
Keşfedilmemiş bir ırmaksın
Beyaz çakıl taşlarına uzanmaya çalışırım
Ellerim kırılır
Dokunamam
Bana öyle bakma
Henüz fırtına görmemiş bir uçurtmasın
Sonlu gökyüzünde
Sonsuzluğu kuşatıcı hayallerinle
İpliğin bir leylak çiçeğine bağlıyken
Sureten uçuyorsun
Gökyüzünden her bir bakışın
Çiçeklerin özüne işliyor
Kimi zaman umut
Kimi zaman hüzünle
N’olursun
Bana öyle bakma
DAĞLAR
Bak, dağların sofrasından geldim
Geceleri çok üşümüştüm
Bütün ovalarda izini sürdüm
Bak, ormanları bile terk ettim
Sana geldim
Sıcak topraklardan yükselen alevleri içime aldım
Bak, hilalden uzaklaştım son on üç günde
Dağlardan inince
Sen hala kapıların ardındasın
Tutmaktan yoruldu ellerin
Belli etmiyorsun
Bak dağlardan geldim
Sahipsiz mağaralardan
Ama yoksun
GÜLCİHAN
Bir korku yerleşti yüreğine Gülcihan
Bir kıvılcım bıraktın aramıza
Hava tutuşacak kadar ağırdı
Sense sezemeyecek kadar uzak
Bir bankta bıraktın ellerimi
Uyanıncaya kadar
Gökyüzünü benim sandım
Daha kınından ayrılmadan
Bir bıçak gibi kendiliğimden kırıldım
Savurduğun zaman
Bulutları ezen saçlarını hatırladım
En son kimin ellerindeydi
Hatırlarsın Gülcihan
Yanı başında bir kedi ağlıyordu
Belki susuzluktan, belki yalnızlıktan
Dönmediğin sularda ben…
Ayaklarım karanlık denizinden uzaktı
Kumdan bir kaleye sığındım
Her şeyim tükendi zamanla, ben de…
Gördüm
Martı yuvalarına yılanlar dadandı
Bildim
Kandan bir hırka bıraktın pencereme
Seni seviyorum diye diye
GELİYORLAR
Gözlerindeki kır bakışlarınla
Topladın zararsız kuşları çehrene
Çeşitli akrepleri evcilleştirdin
Dokunmadan ellerinle
Ölünce yeniden doğan
Ölümsüz bir kederdin
Günlerdir uyuşan yüreğime
Boyanmış eteklerinle
Bahara durmuş dağların yamaçlarına
Yeşil renk oldun
Yaban çiçeklere, güzellik oldun
Mevsimlerin değiştiği yerde buharlaşan
Dipsiz bir göl oldun
Yapma çiçekler beklemedin ömrünce benden
Bunun için gölgelerini biriktirdim günlerce
Yaşamak maddi bir bağımlılık mıydı?
Çağırmasız gelen vuslatın kıymeti yok muydu?
Hayır… hayır…
Gümüş aynada görünmez ki senin yüzün
Ateş böceklerinden bir taç var alnında
Dalga dalga yayılan bir huzur var diz çöktüğün yerde
Bir elim sana uzanır
Diğeri asırlık bir zindanda kilitli
Çağırdın yüreksiz maskeli cellatları
Aramızda buzdan bir nehir yarattın
Koca koca kayaları derinden sürükledin
Ne sen uyuyabiliyorsun şimdi, ne de ben
Kapılarımız bile kilitli değil
Hırsızlarda beklenmeyen bir utanma duygusu
Ey bayram sabahlarının cepleri şeker dolu çocuğu
Gülüyorsun
Ey sıcak kentlere düşen akşam serinliği
Tuz kokulu deniz ülkesi seni
Belki de bir aldatmacadır bütün bunlar
Dağlardan geliyorlar, dağların da ardından
Korkuyorum aslında
Seni almaya geliyorlar
Belki de kötü bir rüyadır bu
İnanılması güç bir şakadır
Madenlerden geliyorlar
Ellerinde çelikten gürzler
Oldukça öfkeli ve haklılar
Seni alıp gidecekler
Seni alıp götürecekler