Hasip Akgül, edebiyat dünyasında tanınan yazarlarımızdan biri. Tiyatro ve yazarlık eğitimi almasının ardından, sosyalist politika, yayıncılık ve kitapçılık gibi alanlarla iç içe geçmiş bir yaşam sürüyor. Oğuz Atay’ın Yaşam Oyunu (1996) ve Görme Kılavuzu (1999) gibi eserleriyle edebiyat camiasında kendine yer edinmiş bir isim. Geçtiğimiz aylarda ise okurlarla buluşturduğu ilk romanı Albayım ile dikkatleri üzerine çekti.
Albayım romanının basımının hemen ardından, Akgül ile yapılan bir söyleşide, roman sanatını ilerici bir perspektife oturtma çabası içinde olduğu görüldü. Akgül, romanın sunduğu uçsuz bucaksız olanaklar ve yapısıyla bağlantılı olarak, anlatıların içine dalma ve aynı zamanda dışarıdan bakarak anlatılanları zengin bir şekilde yorumlama imkânı sunduğunu ifade ediyor. Bu bakış açısını, ilk romanı Albayım’da da görmek mümkün. Yaratmış olduğu karakterler ve kurgu ile bu anlayışını yansıtmayı amaçlıyor.
Romanın baş karakteri Kemal, solcu bir birey olmasının yanı sıra, karmaşık ve takıntılı bir kişilik sergiliyor. Onun bu içsel çatışmasının temelinde, otoriter bir figür olan Albayım yani babası yatıyor. Kemal, babasının kelimeleriyle dolup taşan bir zihin yapısına sahip. Onun sesi sürekli olarak zihninde yankılanıyor; ağzını açtığında Albayım’ın kelimeleri dökülüyor, tıpkı onun kendine has tonlamasıyla “tabiyatiylen” gibi. Kemal’in amacı, Albayım’ı susturmanın ve böylece özgürleşmenin yollarını bulmak. Bu bağlamda, ritim tutma, bateri çalma, hurdalıklarda sabahlama gibi çeşitli yollar arar; bir gün Hayalhane Sokak’ta, roman karakterlerinin müdavimi olduğu fantastik bir yer keşfeder. Burada, kendine özgü yeni kelimelerin ortaya çıktığını hissederek, hayalci gerçekçi romanını yazmaya başlar. Aslında bu, Albayım’a hayatının oyununu oynamak için bir çabadır.
Hasip Akgül’ün derin bir politik geçmişe sahip olduğu, ilk romanında politik unsurların kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Kemal, Atatürk ve Cumhuriyet sevdalısı olan emekli Albayım Yurdanur Yılmaztürk’ün evini bastırarak işe başlar. Özenle sakladığı Atatürk’e ait resimler ve giysi replikaları talan edilir; bu sırada babası, absürt bir sebeple gözaltına alınır. Bu baskın, Balyoz ve Ergenekon gibi kod adlarıyla anılan, Türkiye’deki en büyük vesayeti kaldırma iddialarıyla desteklenen ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin dönüştürülmesi amacıyla uydurulan davalarla doğrudan ilişkilidir.
Akgül’ün romanında kullandığı karakter isimleri (çocukları Mustafa ve Kemal; ilk eşi Fikriye ve ikinci eşi Latife), Albayım’ın şahsında bir Kemalizm eleştirisi yapma amacını ortaya koyuyor. Bir zamanlar “Gardrop Atatürkçülüğü” denilen ve şimdi rozetler ya da araç arka camlarına yazılan Atatürk imzalarıyla karikatürize edilen bir tür tapınma biçimini eleştiriyor. Romanın ilerleyen bölümlerinde, bir kasabada her yıl düzenlenen “Dağa Düşen Büyük Gölge Festivali” hikayesi, Atatürk siluetinin kayaların gölgesinde belirdiği iddiaları etrafında döner. Fakat hava kapalı olduğu için gölge görünmez; bu durumda festival için toplanan kalabalık, beyaz postunda Arapça Allah kelimesine benzeyen bir lekeye sahip olan bir koyuna yönelir. Bu durum, Akgül’ün eleştirel bakış açısını yansıtır: Gerçekten de bu koyunla fotoğraf çektiren, ona el sürüp kelime-i şahadet getirmek isteyenlerin, nitelik açısından “Dağa Düşen Büyük Gölge Festivali”ni düzenleyenlerle aynı zihniyete sahip olduğu ortaya çıkar.
Sonuç olarak, Albayım, kurgusu ve içeriğiyle umut verici, farklı ve özgün bir ilk roman olarak karşımıza çıkıyor. Hasip Akgül’ün, roman üzerinde düşünmeye ve yeni eserler yazmaya devam etmesini umuyoruz; böylece biz okurlar da Kemal’in ifadesiyle “hayalci gerçekçi” romanlara olan ilgimizi sürdürebiliriz.
Ayrıntı Yayınları, 2016, 1. Basım

Hasip Akgül (1965 – )



