Ferit Edgü’nün 1977’de yazdığı Hakkari’de Bir Mevsim Kitabından Alıntılar, yazarın gerçek yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı kurmaca bir eserdir.
1988 yılında Onat Kutlar tarafından yazılmış ve aynı adlı filme uyarlanmıştır. Yapıt, taşıdığı tarihle bağlantılı olarak tarihsel bir anlatı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bir coğrafi değişimin insan yaşamı üzerindeki mutlak etkisini de kültürel ikilikler üzerinden anlatıyor.
Kitapları da dostlarını seçer gibi seçmeli kişi, öyle değil mi?
Hoca, benim kardeş hasta, diyor. Nesi var? diyorum. Ateşi çok var, diyor. Ölecek. İlaç vereyim mi? diyorum. Hayır, portakal ver, diyor. Portakal yememiştir hiç.
Uzun gecelerde, yalnızlığın gecelerinde, bir de bakarsınız ki, o dilinden anlamadığınız kitap, sizin dilinizden anlamaya başlamış ve size açılıyor
Dalgalarla boğuşulur. Limanlar özlenir. Bir kuytu limanda demir atılır. Fırtınanın dinmesi beklenir. Sonra yeniden rota çizilir. Sonra yeniden demir alınır. Yola koyulunur
Sert bir ananın kolları arasında yaşayan genç bir kız için bir yıl, yüzyıl gibidir. İsteklerimi, umutlarımı geciktiren her an, bana dayanılmaz bir uzunlukta gelir
Yaşam düştür, düş yaşamdır. Çevremizdeki canlıların belki birçoğu ölülerden oluşuyor, bu nedenle böyle sıkıntılı dolaşmıyorlar mı?
Kapıyı açıp çıktım. Çıktıktan sonra da dönüp kapamadım kapıyı. Açtığım kapıyı bir kez de başkaları kapasın, dedim içimden
Sevgilisini boş yere bekleyen bir erkek için gece bitmek bilmez. Gündüzleri çalışan bir işçi için bir gün kısa bir süre değildir
Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni yol ara kendine
Ben oradaydım, dilinden anlamadığım insanların arasında. Dilimden çok az kimselerin anladığı insanlar arasında. Gökyüzüne yakın bir dağ başında
Yolcu, bir gün yolunu yitirirsen, artık eski yolunu bulmaya çalışma, yeni yol ara kendine
Dayanırsan, dayanmasını bilirsen, ama nasıl olsa dayanacaksın, insanoğlusun, kendin söyledin, insanoğlu, düşün bir, kimler nelere dayanmadı, dayanacaksın ve yeni bir kişilik yaratacaksın
Çayımı demledim. Bir parça otlu peynir çıkardım. Bir parça yufka ekmeği kopardım. Sobanın üstünde onu da ısıttım. Güneş şimdi tam odamın içindeydi
En büyük, en korkunç itiraf, bir işkence altında yapılan itiraf değildir, insanın kendi kendine, artık dayanamayıp yaptığı itiraftır
Gerçek sorular, karşılıkları olmayan, belki karşılıkları beklenmeyen sorular değil midir? Yani insanın kendi kendine sorduğu sorular