Edebiyatçılarımızın Hayatından İlginç Anılar

Edebiyatçılarımızın Hayatından İlginç Anılar

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Birçok yazarın hayatında dönüm noktası diyebileceğimiz anlar olmuştur. Onları edebiyata bağlayan, yazmaya sevk edecek belki de insanlardan uzaklaştıracak bir çok şey yaşamışlardır… Edebiyatçılarımızın Hayatından İlginç Anılardan bahsedeceğiz.

Orhan Kemal

Edebiyatçılarımızın Hayatından İlginç Anılar

Orhan Kemal’in oğlu Işık Öğütçü’nün verdiği bir röportajda babasıyla ilgili şunları anlatıyor:

“Annemiz Nuriye Hanım tecrübeli ve sevecen bir insandır. Fatih’te küçük bir evde yaşardık. Duvarda katlanır bir masa ve eski bir radyomuz vardı. O bizim tek odamızdı. Eğlence. Küçük bir oda. Oturabilirsin ve çok küçük bir mutfak. Seksenlerimdeyken anneme sordum: “Anne babamız beş parasız. Düşüncelerini kağıt üzerinde değiştirdiği için hapse girip çıktı. Babamla evlenmeden önce zengin bir adam senden onunla evlenmeni istedi. Neden babamı seçtin? “dedim. Annem durdu. Bana şefkatli gözlerle baktı ve “Babanı çok seviyorum” dedi. “Sanırım bu ailenin kahramanı annem. Annemin adı Nuriye. Babam annemden esinlenerek “Cemile” romanını yazdı. Babamız hapse girdiğinde annem umutlarımızı yerine getirmedi, “Sen okula gidecek, bir yere gidecek. Gerekirse, kimse olmadan öğrenmenize izin vermek için elimden geleni yapacağım. “

“Ailenin en küçüğü olduğum için biraz torpilliydim. Müzede gördüğünüz yatağa gofret koyardı. Çalışması bittikten sonra ” Işık, hadi.. Bu koşun size neler getirdiğini görün. “Babam bu numarayı çok yaptığı için babamın gofret getirdiğini biliyordum ve ben de şimşek hızıyla yatağa atlardım. Gofreti nefes almadan yerdim. Eskiden babam oradaydı. Daktilodan bana bakarken, Onu fark etmezdim bile. Gofret bittikten sonra alüminyum ambalajın üzerine kaplanan çikolatayı yalardım. İşim bitince babamı öpüp dışarı çıkardım. Yıllar sonra odadan çıktım. hikayesini okumaya başladı, hikayesinin adı Çikolataydı ve dikkatimi çekti. Bu hikayeyi ben mi yazdım diye düşünmeden edemedim. Çok duygulandım.”

Abimin bir anekdotu var: ”Babamın parasının olup olmadığını kapı vuruşundan anlardık. Melodik tıklattığı zaman ekonomik sorunu olmadığını, tok bir şekilde kapıya vurduğunda bir sıkıntısı olduğunu anlardık. Bu durumda annem, ”aman çocuklar, babanızı üzecek bir şey yapmayın” derdi.

Yaşar Kemal

yasar kemal

Gülriz Sururi, bir gün taksimden dolmuşa biner. Dolmuştaki bir genç sürekli kendisine bakmaktadır. Sururi bir süre sonra dayanamayıp dolmuştan iner. Ona bakan gençte onunla birlikte dolmuştan iner. Birkaç adım sonra genç kızın arkasından laf atar ”Küçükhanım, tanışabilir miyiz?” Genç kadının ”polisi çağırırım” sözü üzerine genç adam oradan uzaklaşır. Çapkının ismini çok geçmeden öğrenecektir. O çapkın Yaşar Kemal idi.

Yaşar Kemal nereye giderse gitsin Muara Eyüboğlu’na tutkulu bir aşk mektubu gönderecektir. Eyüboğlu, Yaşar Kemal’in kendisine olan aşkını şöyle anlatıyor:

“Hasanolan’dan Ankara’ya kardeşim Sabahattin’i ziyarete gittiğimde Yaşar Kemal ile tanıştım. Ağabeyim bizi tanıştırdı. O zaman kendine Göğçeli derdi. O zamanlar Yaşar Kemal yoktu. temiz kalp. O yıllarda bana aşık oldu.

“Hayata ışıklar içinde gül,
Şarkı gibi gecelerden süzül,
Bir yağmur ol bahçelere dökül.
Ve akşam üstleri habersiz gel.
Hülyamda ki kadını ” (Yaşar Kemal, Tenbih)

“Yaratsaydı Tanrı eğer,
Kulluk ederdim ölünceye kadar,
Öldükten sonra da…” (Yaşar Kemal, Kulluk)

Cemal Süreya

Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk

Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş

Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü

Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel

Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel” 

cemal sureya tomris

Tomris Uyar, Cemal Süreya hakkında: “Cemal Süreya’nın bildiği kadar insan var.” Feyza Perinçek ve Nursel Duruel’in “Şairin Şiir Hayatı” kitabından alıntıları okuduğunuzda, bu sözün ne kadar doğru olduğunu anlayacaksınız.

Zuhal Tekkanat’tan oğlu Memo Emrah, babasını yazılı olarak da olsa kimseyle paylaşmak istemiyor. Bu yüzden öğretmene yalan söyledi. Babasının yazmaktan sıkıldığını ve bir bakkal dükkanı açmak istediğini uydurdu. Memo’nun fiziksel, hormonal ve zihinsel sorunları on yaşında başladı. Ayrıca not dersinde başarısız oldu ve aşırı kiloluydu.

Memo büyüdükçe ailede huzur kalmaz. Babasının ses ve görüntü kayıt cihazını sattı ve bir silah aldı. Bir dönem dini kitaplar satın aldı ve sağcı örgütlerle temaslar kurdu. Bir süre hapse girecek. Babasının son eşi Birsen Sağnak ile birlikte yaşıyor. Babasının kimseyle konuşmasına izin vermemiş, telefon hattını kesmiş, işini yerle bir etmiş. Bir gün o kadar bunalıma girmiş ki Cemal Süreya, eşi Birsen’e “Gel beni buradan çıkar. Kurtar beni” dedi. Öte yandan, ona olan sevgisini çok dile getirdi. “Beni çok üzüyor. Ama yine de seviyorum. Ona bir şey olursa intihar ederim.”

Ölümünden kısa bir süre önce hastaneye kaldırıldığı gerçeğini veriyor ve iki ayrı tanıklık eşlik ediyor. Birsen Hanım’a göre Süreya uyanıp rakı içmek istedi. Memo gürültüyle uyandığında babasını buzdolabının önünde yerde yatarken buldu. Notta, olay gecesi Ayten teyzesine, “Klik sesini duydum. Kalktım ve babam buzdolabının önündeydi. İçecek alacak sandım, su içmek istiyorum, “dedi. Kitapta olay gecesinin devamı şöyle anlatılır, gerisi Memo’nun anlatımında belirsizdir. Annesi Zuhal Tekkanat, Süreya’yı Memo Emrah’ın öldürdüğü iddiasına karşı çıktı. Süreya’nın ölümünden yedi ay iki gün sonra Memo Emrah, bir arkadaşının elindeki pompalı tüfekle öldü.

Nazım Hikmet

“Karşı yaka memleket,
sesleniyorum Varna’dan,
işitiyor musun?
Memet! Memet!
Karadeniz akıyor durmadan,
deli hasret, deli hasret,
oğlum, sana sesleniyorum,
işitiyor musun?
Memet! Memet!”

nazim hikmet 3

Nazım’ın hayatında 2 memet vardır. Biri Münevver Andaç’tan oğlu olan Memet Nazım, diğeri Piraye’nin oğlu. 3 aylıkken ter ettiği oğlu Mehmet Nazım, 28 Mart 1970 tarihinde vermiş olduğu röportajda 15 gün görebildiği babasından nefret ettiğini söylemiştir.

“Ben bütün yaşantım boyunca onu sadece 15 gün görebildim. Hepsi o kadar. 15 gün için karşıma çıkan bir adam ve bana söylenilen bir laf: İşte baban… Olmaz öyle şey!” ve ekliyor “Benim babam ve her şeyim annemdir.” 

Röportajda ” benim ismim memet değil, Mehmet’tir” diyor

“Babam ruble ile şiir yazan bir adam. Beni ve hasta annesini terk eden bir adama boyun eğmem. O sadece üç yaşında ve başka kadınlara yöneliyor.” Bebeklik döneminde terk edilmiş bir çocuk ve Hayatı boyunca babasının çocuğunu özledi.Öfke anlaşılabilir. Ancak tanınmış sosyal şahsiyetlerin çocukları, babalarının veya annelerinin başarısı karşısında şaşkına dönebilir. Memet’in “Babamdan daha büyük şair olacağım, inanmadığım şeyleri yazmayacağım, babam inanmadığı çok şiir yazmış” sözleri buna işaret ediyor gibi görünüyor. Memed Nazım uzun yıllar Fransa’da yaşadıktan sonra Büyükada’ya yerleşti. Babasının arşivlerini evde tutmadı, ancak Nazım Hikmet’in tüm eserlerinin telif hakkı Memet Nazım’a ödendi.

Halide Edip Adıvar

Halide Edip Adivar

ilk eşi dönemin matematik dehası Salih Zeki 40 yaşında, Halide ise 17 yaşında iken birbirlerine aşık olurlar. Arlarındaki ilişkiyi ”Onun kölesiydim, zihninin kölesi” diye tanımlar. Anne olmak için çabalardı.

İş yerinde eşini ziyarete gittiğinde yüzündeki yaşlardan kim olduğunu çıkaramayan memur, “Hanımefendi az önce burada değil miydiniz?” dedi. evli. Hatta Salih Zeki’den boşandığı yıllarda bu kadının boşanma hakkı yoktu. Ama kocasının yeni bir eş getirmesini asla kabul etmedi. Sanki intikam için bir roman yazmış gibi. “Seviyye Talip” romanındaki kadın kahraman, sevgilisiyle birlikte yaşayan bekar bir kadındır. Bu o yıllarda çok ileri düzeydeydi. Diğer bir kahraman olan Handan, cinselliğini açıkça anlatan bir kahramandır. Kimse ona “Nasıl böyle bir şey yazarsın?” diye sormamış, bunun yerine “Romandaki Handan Harid Hanım’ın ta kendisidir” dediler. Anlattıkları hayal güçleri değil, deneyimleridir.

Feminist bir yazardır. İlk kitaplarında bile bunu görmek mümkündür. II. Meşrutiyet’in ilan edildiği yıl Halide Edip, kadın haklarıyla ilgili yazılar yazmaya başlar. Yazıları muhafazakarların tepkisini çeker. Öldürülmekle tehdit edilir.

Halide Ediple 13 yıl birlikte yaşayan torunu şöyle der: “En baştaki özelliği de dominant oluşuydu. Şimdi bilgisayarlarda solitaire dediğimiz oyunu iskambille oynardı, hiç düşürmezdi elinden. Bir yandan oynardı, ama bir yandan da fikirlerini söylerdi. Hep kendi dediği olsun diye düşünürdü. Yüzü asıktı ama hissi biriydi. Oğlu yani babam ABD’ye gitti, uzun süre kaldı. ABD’nin herhangi bir yerinde bir uçak düştüğü zaman “Acaba oğlum içinde midir” diye gözyaşı dökerdi. Böyle de içli tarafı vardı. Benim Halide Edip’le müşterek hayatım, süre itibarıyla çocuklarıyla olan müşterek hayatından daha fazladır. Bana İngilizce öğretirdi. Bir kitap tercüme ettirdi. Disiplinliydi. Galatasaray Lisesi’nin hazırlık sınıfına giderken, 1 lira harçlık verirdi, 75 kuruşunu kumbaraya at derdi. Niye 25 kuruş. Çünkü simit 5 kuruştu o zaman. “Beş gün, her gün bir simit alırsın” derdi. Yaramazlık yaptığımda, paylardı.”

Bu yazıyı değerlendirmek için tıklayın!
[Toplam: 1 Ortalama: 5]

1
be_enmek
Beğenmek
0
komik
Komik
1
sinirli
Sinirli
0
s_k_c_
Sıkıcı
0
_a_rmak
Şaşırmak
Edebiyatçılarımızın Hayatından İlginç Anılar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

  1. Yazı anlam bozukluklarıyla dolu, inanılmaz gerçekten.

    Cevapla
    • 14 Ocak 2023, 18:48

      merhaba, daha iyilerini yazmak için üye olup yazılarınızı gönderebilirsiniz :)

      Cevapla
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Binbir Kitap ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!