“Çımo juke berbeno, çımo bin nehuneno” (Bir göz ağlarken, öbür göz gülmez) derken, Haydar Karataş, edebiyatının derinliğini ve duygusallığını ortaya koyuyor. “Saz susmuş adamı dile getirir, zaten saz insanı dile getirdiği için hükümet yasaklar koyar. Oysa hükümet, adamı saza yasak koyacağına, kulak verse, bu tekmil Anadolu toprağı gülistanlar gibi çiçek açar.” sözleriyle, sanatın ve özgürlüğün önemine vurgu yapıyor.
Karataş, ilk romanı “Gece Kelebeği”‘nde, bir çocuğun Gülüzar’ın gözünden, Dersim’in 1938 sonrasında yaşadığı büyük yıkımı etkileyici bir dille anlatıyor. Devamında “On İki Dağın Sırrı” adlı eserinde ise, 1938 öncesine dair bir yolculuğa çıkarıyor. Bu romanda, Dersim’in o dönemki canlı ve dinamik atmosferini, büyük bir ustalıkla kaleme alıyor.
Bir Albeg gibi, yorgunluktan çatlamış bir atın üstünde, Sebır, Çöyt, Gagım, Veys ve Artin gibi karakterlerle birlikte, Dersim’in derinliklerinde dolaşırken, kah Hese Gaj ile Rayber’in, kah Cemşi Ağa ile Pir Kasım’ın sohbetlerine tanık oluyoruz. Bu dönem, henüz ’38’in acımasızca yıkmadığı bir Dersim’dir.
1915’ten kalan bir avuç Ermeni, canlarını kurtarmak için saklanırken, Kızılbaşlar, Ermenilerin yerlerine yerleştirilen muhacirlerden dolayı şikayetçi. Aşiretler arasında süregelen çatışmalar, devleti de harekete geçiriyor; devlet, sazı, sözü ve ceme durmayı yasaklayarak, metruk kiliselerin taşlarıyla karakollar inşa ediyor. Korkunun hüküm sürdüğü bir Dersim burası, ‘korkunç şeyler olacak!’ çığlığı dağlara, taşlara ve rüzgâra sinmiş durumda.
İsyan halinde, öfkeli ve çaresiz bir Dersim’i tüm gerçekliğiyle gözler önüne seriyor Haydar Karataş. Sözlü edebiyatın zengin olanaklarını kullanarak, yörenin efsanelerini ustaca harmanlayarak, masalsı bir dille anlatıyor. ’38’de ne olduğunu sorgulamadan, sadece Dersim’in özünü, Kızılbaş’ını, Ermeni’sini ve muhacirini, isyanlarını, öfkelerini, çıkmazlarını ve korkularını aktarıyor. Okuyucuya, gelecekte neler olabileceğine dair ipuçları veriyor.
Önce ’38 sonrası, ardından da ’38 öncesi… Üçlemenin son kitabında, acaba Haydar Karataş, ’38’in kendisini mi anlatacak? Bu sorular aklımda dolaşırken, 8 Ekim’de Berlin’de bir söyleşiye katılacak olmasının heyecanını yaşıyorum. Hem aklımdaki soruları sormak hem de eserlerini imzalatmak için büyük bir fırsat olacak.
İletişim Yayınları, 2012, (1. Basım)
Haydar Karataş (1973 – )