featured
  1. Yazılar
  2. Kitap İnceleme
  3. Bélá Tarr ve György Krasznahorkai’nın Eserlerinde Karanlık ve Anlatı

Bélá Tarr ve György Krasznahorkai’nın Eserlerinde Karanlık ve Anlatı

Bélá Tarr ve György Krasznahorkai'nın eserlerinde karanlık temalar ve derin anlatı yapıları inceleniyor. Bu yazıda, iki sanatçının eserlerindeki karanlığın ve anlatının nasıl iç içe geçtiği üzerinde duruluyor.

service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bélá Tarr ve Krasznahorkai’nın Eserleri Üzerine

Bélá Tarr ve Krasznahorkai'nın Eserleri Üzerine

Béla Tarr, sinema dünyasında ilginç ve derin işlere imza atarken, György Krasznahorkai ise edebiyatın karanlık taraflarını ustaca işleyerek Man Booker Ödülü’nü kazanmış bir yazar olarak dikkat çekiyor. Karanlık ve karmaşık anlatılar kurarak, bu anlatılar için ideal üslup ve dil arayışına girmiştir. Günümüzün en önemli yazarlarından biri olarak, Can Yayınları’nın Krasznahorkai’nın diğer metinlerini de vakit kaybetmeden basması gerektiğini düşünüyorum. Yazarın tüm eserleri, derinlikleri ve karamsar temalarıyla okuyucuya ulaşmalı; hatta zorla yazdırılmalı. Kan, ter ve kaliteli edebiyat arayışındayız, ey!

Şimdi, György Korin’in yaşamına göz atalım. Korin’in hikayesi, bir sonraki adıma dair anlatılan “geçmiş” üzerinden şekilleniyor. En başta, ölümden korkmayan ve ölümü umursamayan bir Korin ile karşılaşıyoruz. Tren yolu civarında yedi çocuk tarafından kıstırılıyor. Parasını çaldırmaktan korkmaması bir yana, durmadan anlattığı hikayeler çocukların bu deli adamı dinlemelerine yol açıyor.

Bu adamın aklındaki taşkın düşünceler, kelimelerle dolup taşıyor, her bir sözcük sanki dizginlenemeyen atlar gibi fırlıyor. Korin’in içine yıllar boyunca sinen ıssızlık, bir hezeyan olarak belirmekte; dünyanın belirsiz bir köşesi, söylemin sürekliliğinde parlamaya başlıyor.

Kırk dört yıllık bir anlamlandırma çabasının sonu, ellisindeki adamın dünyanın karmaşasına daha fazla katlanamamasıyla sonuçlanıyor. Korin, yaşamının kartondan bir yapıya dönüşmesiyle birlikte, evliliği “Hermes” adını verdiği bir olay yüzünden bozuluyor. Çalıştığı arşivde herkes ondan uzaklaşırken, kendisiyle birlikte her şeyin çöktüğü duygusuna kapılıyor. Varoluşun halleri birbirine karşı körleşiyor; bel kemiği ve kafatası giderek körleşiyor. Bir süre sonra düşünemeyecek, hatta belki hareket edemeyecek duruma gelecek.

Bunu Bölge Ruh ve Sinir Hastalıkları Dispanseri’nde söylemişler. Düşüncelerinin karışacağı, iki lafı bir araya getiremeyeceği söylenmiş. Hayatının sonlarına yaklaştığını, doktorların kendisine söylediklerini düşünürken, Korin, dünyanın mevcut olmasa da dünyaya ilişkin düşünce süreçlerinin mevcut olduğunu kavramış. Binlerce süreç var ve hepsi aynı boşluğa düşecek. Düşünceleri kaybolmaya başlamış, Lethe’den bir yudum almış.

Tarihin kurmacalığına dair düşünceleri kaybolmadan önce, çalıştığı işin anlamsızlığını görebilmiş; onca tarihi belgenin aslında rastlantısal bütünlerden ibaret olduğunu fark etmiş. Macar Hava Yolları’nda karşılaştığı bir adam, bu durumu anlatıyor. “Sonraki adım” çocuklardan adama aktarıyor bizi. Anlatıcının sesi aynı olmasına rağmen, anlatanlar farklı. Anlatıcı, belki de Korin’in dağılmaması için uğraştığı, yabancılaştırdığı, depersonalizasyona uğramış bir diğer benliği. Artık neyse o anlatıyor şimdi: “Tarihi muhafaza ediyormuş ama gerçeği hep ıskalıyormuş.”

O halde, başına bir silah dayayabilirmiş; dayamış ama tetiği çekememiş. Ne olursa olsun hepsi birmiş. Başka bir ölüm bulması gerekiyormuş; en azından ölümde bir anlam bulmalıymış. Çocukluğunda içine çöken, bir daha kurtulamadığı hüzne yakışacak bir anlam olmalıymış bu. Neredeyse elli yıllık bir bunaltının, hak ettiği çok daha girift bir biçim olması gerektiğini düşünmeye başlıyor. Roma’ya gitmeliymiş, başka yerlere gitmeliymiş.

Geri döndüğümüz çocuklar, Korin’in çocuklara sigara verdiğini ve tereddüt etmeden evine gittiğini anlatıyor. Malını mülkünü satıp parayı ceketinin cebine dikmiş; arşivden aşırdığı bir elyazmasını da cebine koymuş. İçini kemiren kaygıdan kurtulmak, yıllar boyunca yaşadığı dörtgenin dışına çıkmak ve insanlık için anlamlı bir şey yapmak istemiş artık.

Bunu uçaktaki arkadaşlarına veya uçak bileti için girdiği sıradaki hostese anlatıyor olabilir. Korin’in kimi neye anlattığına dair bir fikri yok; şeyleri bir araya getirip anlatma yeteneği giderek azaldığı için durmadan konuşuyor. Zira zamanı gelince daha fazla konuşamayacak, pek olmayan zamanı gelince. O zaman New York’a gitmeli, vizesi yoksa kısa sürede vize sağlayacak bir aracıdan dünya kadar paraya hemen vize çıkartmalı. Çıkartsın ve gitsin; Hermes’in karanlığından uzaklaşsın.

Kendini Yunan tanrılarının yaşadıklarıyla özdeşleştirmeli ki yitenin boşluğunu mitle doldursun; İkarus gibi uçarken kanatlarını yakmamak şartıyla. Sonuçta New York’a indikten sonra aktarıcı yine değişiyor ve göçmenlik bürosunda sorguya çekilmesi, kanatlarını tehlikeye atsa da Büyük Plan’ını hayata geçirmek için doğru yerde olduğunu gösteriyor. Şansı da yaver gidiyor.

O halde “çatlak bir bilim insanı” olarak damgalanıp koca ülkeye salınmasında bir problem yok. Tercümanına telefon edip durmadan konuşması yüzünden adamı işinden etmese, koca şehirde bir başına yaşamaya çalışmasa, azıcık olan parasını otellerde harcamasa ve daha da önemlisi kaygılanmasa, korkmasa; hiç bilmediği bir dili öğrense çok daha iyi olacaktı. Ama elyazmasından başka, planından başka bir şey düşünemiyor ne yazık ki.

Adamın da kovulmasına yol açıyor. Kişisel ilişkiler kurulmaması gerektiği sonucuna varıyorlar. Korin için bunun önemi yoksa da, adama yardımcı olmak istediği, anlatmayı sürdürmek ve elyazması üzerinde çalışmak için tercümanın sevgilisiyle birlikte yaşadığı eve yerleşiyor. Küçücük bir mekanda yaşamaya başlıyor. Kendisine verilen aylık paranın büyük bir kısmı tercümana gitse de görece rahat bir yaşama kavuşuyor; öncekinden daha iyi durumda, en azından. Artık elyazmasına geçebiliriz.

Elyazmasını wars and war olarak kaydediyor Korin. Tercümanın yardımıyla satın aldığı bilgisayar ve internet bağlantısı dünyayı bu metinden haberdar edecek. Korin’in başka bir isteği yok. Kasser, Falke, Bengazza ve Toot adındaki dört yoldaşın anlatısı var bu yazmada. Zamanın ve mekanın sınırlarını umursamadan dolanıp duruyorlar. Girit’te başlayan yolculuklarında Babil dilinde konuşurlarken, Korin de İngilizceyi öğrenmeye başlıyor bir yandan. Anlatıya İngilizce sözcükler serpiliyor, bu da hoş bir yenilik.

Korin’in sürekli anlatımı, Korin’in durumuyla bağlantılı olduğu için bu da hoş bir teknik. Dört karakter, savaştan kaçıyorlar ve Almanya’ya, Venedik’e, pek çok yere geliyorlar. Yol boyunca pek çok badire atlatıyorlar. Bu sırada Korin, metni bilgisayara geçiriyor ve en sonunda internet yoluyla paylaşmak istiyor. Kendi gerçekliğinin en doğal yansıması olarak bu metni görüyor; kocaman bir kayıp olarak gördüğü yaşamını bu dünyaya sabitleyemese bile, sanal dünyanın bir yerine çakmak, dikmek istiyor.

İki düzlemin olaylarını birbirlerine bağlayabiliriz. Örneğin, dört kafadarın gittikleri her yerde farklı isimlerle ortaya çıkan Mastemann’ın anlatıcı olduğunu düşünebiliriz. Aşırı yorumdur belki ama Maste, her yere ulaşabilir ve her hikayeyi anlatabilir. Belki de karakterlerin yolculuk yapmalarını sağlayan adam da bu; her ne kadar tehditkar biri olarak görülse de devinimin bitmemesini istiyor. Adamları huzursuz etme pahasına. Gerçi pek bir şeyin farkında değiller gibi gözüküyor; yaşanan ve engellenen felaketleri görüyorlar. Venedik’in bir ticaret kenti olduğunu ve paraya boğulduğunu, başka coğrafyaların kanla yıkandığını görüyorlar. Kaçar gibi yolculuk etmeleri gerektiğini biliyorlar.

Kasser ortadan kaybolsa da geri kalanlar ilerliyorlar. Neyin neden yapıldığı, neyin ne olduğu pek belli değilse de görev tamamlanıyor. Korin’in New York’ta işi kalmıyor. Tabii bunda evi basıp tercümanla kız arkadaşını öldüren adamların da etkisi var. Görünüşe göre tercüman uyuşturucu işine bulaşmış; kazandığı onca parayı yiyemeden vurulmuş. O halde zuladan haberi olan Korin, eve gelip paraları cukkalayıp Babil Kulesi’ni oluşturan onca binadan uzaklaşsın. Camlardan oluşan bir eskimo kulübesini, bir sanat eserini görsün ve içine girmek istesin, her şeyden sonra.

Zürih Gölü kıyısında bir adama anlatsın ne yaşadıysa. Sanat eseri çok yakınında ve onu gördükten sonra yaşamaya değin bir şey kalmasın geride. Dört adam da içindeyken, onu Amerika’dan İsviçre’ye getirmişlerken böyle olsun. Müzeyi gece açtırsın Korin, bir dünya para bayılsın insanlara. Eserin bulunduğu odanın duvarına kendi adının olduğu bir plaket çaktırsın. Müzeye gelmeden önce de serserilerden bir silah edinsin, bir dünya para da oraya versin ama her şeye rağmen ve her şeyin sonunda var olsun; “son” gelsin. Kaçınılmaz savaşların ardından son bir savaş.

Nihayet.

Zor bir metin, zorluğunca değerli bir metin, iyi bir metin. Krasznahorkai, kalemiyle okuyucuyu derin düşüncelere sevk eden çok sağlam bir yazar. Bu kadar.

0
be_enmek
Beğenmek
0
komik
Komik
0
sinirli
Sinirli
0
s_k_c_
Sıkıcı
0
_a_rmak
Şaşırmak
Bélá Tarr ve György Krasznahorkai’nın Eserlerinde Karanlık ve Anlatı
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Binbir Kitap ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.