Hermann Hesse’nin “Gençlik Güzel Şey” Üzerine
Nobel ödüllü yazar Hermann Hesse’nin öykü kitabı “Gençlik Güzel Şey,” ismiyle bile insanın ilgisini çekiyor. Gerçekten de gençlik, hayatın en güzel dönemlerinden biri olarak öne çıkıyor!
Can Yayınları tarafından yayımlanan bu eserin elimdeki ikinci baskısı 278 sayfa. Almanca aslından yapılan çeviriler, Behçet Necatigil ve Kamuran Şipal’e ait. Bu çeviriler, Hesse’nin derin anlatımını ve duygularını okuyucuya akıcı bir şekilde aktarıyor.
Kitap, on bir etkileyici öyküden oluşuyor. Her bir öykü, birbirinden farklı ve çarpıcı. Hesse’nin otobiyografik unsurlar taşıyan bu öykülerinde, doğa adeta başrolde. Yazarın çocukluk ve gençlik yılları, aşk heyecanları ve kasaba yaşamı ustaca betimlenmiş.
“Gençlik Güzel Şey” adlı öyküyü okurken kendimi o kadar kaptırdım ki, bu eserin bir roman olduğunu düşünmeye başladım. Sonuçta, öykünün sona ermesi beni oldukça üzdü. Ancak diğer öykülerin de eşit derecede güzel olduğunu belirtmek isterim.
Öyküler boyunca, bazen bir çocuğun, bazen de bir gencin içsel dünyasındaki heyecanları, üzüntüleri ve sevinçleri derinden hissediyorsunuz. Hesse’nin daha önce “Bozkırkurdu” ve “Siddhartha” adlı eserlerini okumuş biri olarak, bu kitabın da aynı derinlikte olduğunu söyleyebilirim.
“Gençlik Güzel Şey”i, yaz aylarında keyifli bir şeyler okumak isteyenlere ve doğaseverlere şiddetle tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar dilerim!
Kitaptan Alıntılar:
-
“Dağ eteğine yaslanmış, sarmaşıklı duvarlar arasındaki küçük bahçede hoş ikindi güneşi temiz yollara, sarkıt kalker süslerine, yarı dolu su fıçısına, güzelim renklerle ışıldayan çiçek öbeklerine vurup parlıyor, her şey sanki gülüyordu.”
Rahatsız edici bir gürültü olmadan, rahat koltuklara kurulmuş, veranda da oturuyorduk. Yabani yaseminlerin büyük, saydam yaprakları arasından süzülen güneş, verandaya buğulu, ılık, açık yeşil vuruyor; birkaç arı, uyuşuk ve sarhoş halde vızıldayarak uçuşuyor, yollarını bulmaya çalışıyorlardı. Babam, evime dönüşüm için şükretmek niyetiyle, başı açık bir şekilde “Babamız” duasını okumaya başladı; ellerimizi kenetlemiş, sessizce duruyorduk. (Gençlik Güzel Şey adlı öyküden, s.34) -
“Yaşantılar, yaşantıları çekip getiriyor ve hepsini anımsıyorum yeniden. Çam ormanındaki olay da aralarında bunların.”
Çayın öte yakasındaydı orman. Bir gün Brosi’yle karşıya geçtik, karacaları görelim diye içimiz gidiyordu. Geniş ormana dalıp, boyları neredeyse göğe ulaşan dümdüz ağaç gövdeleri arasındaki kaygan esmer toprağa ayak bastık. Ancak ne kadar derinliklere dalsak da tek bir karacaya rastlamadık. Çıplak çam kökleri arasında bir sürü kaya parçasıyla karşılaştık. (Çocukluk Günleri adlı öyküden, s.172) -
“Önümdeki güzelim iki tatil ayının birkaç günü parmaklarımın arasından kayıp gitmişti. Gönlü şen bir bilge gibi vadilerde, rahat ve çevik, sağı solu dolaşıyordum; ağzımda bir puro, kasketimde gelincik çiçeği gibi bir toka, yanımda yarım kilo kiraz, cebimde iyi kötü bir kitapçık.”
Çiftlik sahipleriyle akıllıca sözler ediyor, tarlada çalışanları gördükçe dostça selamlaşıyordum. Büyük küçük şenliklere, toplantılara, şölenlere ve vaftiz törenlerine katılıyor, geceleri Bock birası içmek için yapılan davetleri geri çevirmiyordum; bazen ikindi üzeri rahiple oturup bir kadeh bir şey içiyor, fabrika sahipleri ve su müstecirleriyle alabalık avlamaya gidiyordum. (Mermer Atölyesi adlı öyküden, s.246)