Yaşar Kemal Sözlüğü, büyük ustanın kitaplarını okuyan herkesin kesinlikle bilmesi gerektiğini düşündüğüm kelimelerden oluşuyor. Yaşar Kemal’in kitaplarında çokça gördüğümüz bu kelimelerin anlamını bildiğimiz takdirde kitap daha güzel bir hale geliyor.
A
abara: köy evlerinin tavanındaki direkler arasında kalan boşluk.
akarak: su yolu, dere mecrası.
alaçık: hasırdan yapılmış, yarım silindir şeklinde yörük çadırı.
alıp yatırmak: birdenbire hızla koşmaya başlamak.
allalem: sanırım, galiba.
arıtmak: (niyeti arıtmak) niyetini kesinleştirmek.
aşmak: erkek ve dişi hayvanin çiftleşmesi.
ay ıslığı: (ayı ıslığı): parmaklar ağza götürülerek çıkarılan ince ve tiz sesli ıslık.
ayal: geçimiyle mükellef olunan kişi.
B
balkımak: ışımak, aydınlanmak.
barhana: ev eşyası.
beli bıkını kırılmak: her tarafı ağrımak.
belleme: yük hayvanlarının sırtına örtülen keçe, meşin ya da kalın kumaş parçası, binek hayvanını soğuktan korumak için beline sarılan veya eyerin altına konulan keçe.
berdi: toprak evlerin damını örtmekte kullanılan saz, sırık, çalı çırpı v.s.
biruh: ruhu gitmiş, ruhsuz.
bol bolamadı: bol bol, dolu dolu.
burcu bulanmak: dayanma gücünü yitirmek, ağlayacak duruma düşmek.
`buydurmak (bkz: buymak): dondurmak.
buymak: soğuktan donmak.
büvet => büğet: su birikintisi, gölcük.
C
car: yardım.
cartayı çekmek: ölmek.
ceç etmek: kalburda tahıl elemek
cemmi gafur => `cemmi gafir: alelade kalabalık.
cendek: insan veya hayvan ölüsü.
cıncık: bardak, kadeh, tabak vb. sırçadan veya porselenden yapılan şeyler, züccaciye.
cicim: ince dokunmuş renkli, nakışlı kilim.
cilpirtilik: bir tür maki (cilpirtilik yerine cilpirti daha sık kullanılıyor olabilir)
cipbeter olmak: büsbütün beter olmak
cipil: kirpikeleri genellikle çok açık renk olan sapsarışın mavi gözlü kişiler için de kullanılan bir sıfat; zaman zaman zamir
cokuşmak: (bir yere) çokuşmak: (bir yerde) toplanmak.
Ç
çağşaklı: kirli.
çakır dikeni: dikenli bir bitki.
çamçak: ağaçtan oyularak yapılmış büyük kaşık, kepçe.
çampara: araba dingilinin ucuna geçirilen yassı halka. araba hareket ettikçe ses çıkarır.
çatlamak: sıçmak.
çavmak: yön değiştirmek.
çaygara: çay veya dere yakınındaki küçük pınar.
çemremek (çemirlemek): giysinin kollarını dirseğe kadar kıvırmak.
çeti: baklagillerden dikenli bir çalı.
çımgışmak: uyuşmak, ürpermek; vücudun bir yerinin ağrıması
çiğir: taşlık yol, patika.
çinke taşı: sağlam, sert taş.
çir: yağ.
çont: eli kolu sakat, felç.
çövdürmek => işemek.
D
dahalet etmek => sığınmak.
dalgündüz: güpegündüz.
değilcikten: mahsuscuktan, iş olsun diye.
derakap: hemencecik.
derimevi: keçeden yapılmış çadır.
dilhun: dertli, yüreği yanan.
divlik: [divlek ile ilgili olduğunu sandığım bir kelime, kavun anlamına geliyor] (bir kuş türüdür aynı zamanda, o yörede çok bulunur)
dulda: gölge; yağmur ve rüzgar almayan kuytu.
durraç: turaç.
dünek: ev, ocak (`dunek/@evin) (romanda ev anlamı yerine istirahat anlamında kullanılıyor, “uyku yok dünek yok” gibi).
E
edik: bir tür ayakkabı.
ekmeksiz: zürriyetsiz anlamına gelen bir hakaret.
emecik: emek.
emiştirmek: sağılmadan önce koyunların kuzular tarafından gizlice emilmesi.
emlemek: yarayı ilaçlamak.
emlik kuzu: henüz ot yememiş, yalnız anasını emen kuzu.
evran: devasa boyutlardaki efsanevi yılan. başı kesilse de yerine onlarca yeni başı çıkar. yaşar kemal evranı biri ortadan kalktıkça yerine daha azılısı gelen zalim toprak ağalarına eğretileme olarak kullanıyor.
F
feldirdemek: titremek.
fırdolayı: çepeçevre.
fışkı: tezekleşmemiş hayvan pisliği.
firez: yeni çıkmaya başlamış ekin.
fütur: kaygı, tasa.
G
gail: razı demek olabilir.
galyen: tütün içmek için kullanılan bir tahta ağızlık.
gelha eylemek: atmak, saplamak.
gıllıgış: gizli ve kötü amaç.
göcek: bir karış boyundaki ekin.
göğünmek (göynümek): sararmak.
gözlerini belertmek: gözlerini kocaman açarak imada bulunmak.
gülşeftali => gülşefteli: açık kırmızı.
güney yeli: lodos.
H
hali: sahipsiz.
hanuman: ev, bark.
hapahap kalmak: yüzyüze, karşı karşıya gelmek.
harim-i ismet: mahrem yer, namus ocağı.
harman savurmak: tahılı samandan ayırmak için dövülmüşünü rüzgâra karşı savurmak
havak: kökü havakmak fiili, yaranın azması, şişip kızarıp iltihaplanması anlamına geliyormuş
hayıt: bir ağaç türü, ayıt olarak da geçer.
hayma: çardak.
hempa: yoldaş.
hırızma: hızma.
hızman: kuru çiriş otu tozunun suyla yoğrulmasıyla elde edilen mataraya benzer bir saklama kabı.
hopur: orman ve çalılıklar kesilerek ya da yakılarak elde edilen tarla.
hörtük: gavur, mendebur gibi bir sövgü.
huğ: saz ya da kamıştan yapılan kulübe (`hug/@rialto)
hulus-u kalp: kalp temizliği.
hütdağı (hüt dağı gibi şişmek): çok şişmek,kabarmak.
hüyük (höyük) : tepe.
I
ığranmak: bir o yana bir bu yana sallanmak.
ıhırcık: akşam üzeri olan alaca karanlık.
ırganmak: sallanmak.
ırılmak: uzaklaşmak.
ifna etmek: yok etmek
İ
iğva: baştan çıkma, yanlış yola sürüklenme.
imi timi bellisiz olmak: kaybolmak, sırra kadem basmak
işmar: başla gözle yapılan işaret.
ipil ipil etmek: parlak bir ışıkla, bir sönüp bir parlayarak yanmak
K
kalaklamak: dalgalanmak
kantarma: azılı atları zapt etmek için dillerini bastıracak biçimde yapılmış demir araç.
kareylemek: kesin anlamına ulaşamamakla birlikte romandan “damın akması” gibi bir şey anlaşılıyor.
karkış: beddua
kasar sürmek: [ağartma işlemi anlamında kullanılmış olabilir, ağartmak, temizlemek anlamında, kasar suyu çamaşır suyu için kullanılıyor hala bu yörede)
kayırtı: gürültü, kargaşa anlamında kullanılıyor olabilir.
kedi taşağı: kırmızı renkli bir çiçek.
kefenk (kefeki): kireçtaşı.
keleplenmek: sancıdan kıvranmak.
kepir: çamurlu, verimsiz toprak.
kerkez (kerkes): akbaba.
kerme: yakacak olarak kullanılan hayvan dışkısı (tezek şekil verilmiş olanı, kerme doğal hali).
kese: kestirme yol.
kesek: bel, çapa veya sabanın topraktan kaldırdığı iri parça; tezek; çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmış çayır parçası.
kesmelik: kesme taş çıkarılan ocak veya geneli kesmeye müsait ağaç bulunan orman.(romanda ikinci anlam kastediliyor).
kıbal: dış görünüş.
kılaptan: yaldızlı ip.
kılavlamak: bıçak gibi keskin cisimleri bileylemek.
kırfacan: acınacak durumda, bozguna uğramış.
kımık: küçük, ufak
kilükali =>dedikodu.
kirmen: elde yün eğirmeye yarayan tahtadan yapılmış araç
kirp diye: birdenbire, aniden.
kirpiştirmek: [(gözlerini) kırpıştırmak anlamında kullanılıyor olmalı]
konurlanmak: gururlanmak, onurlanmak.
konuşuk: nutuk.
koygun: dokunaklı, etkili, içli, acıklı.
köküç (köngüç): ucu sivri kısa sopa. romanda bu sopayla oynanan bir oyun kastediliyor. bu oyunda sivri uçlu köküçler nemli toprağa saplanır, rakipler de kendi köküçleriyle saplanmış sopaları devirmeye çalışırlar.
köpeksiremek: kitaptaki en ilginç fiillerden biri. bunun da kesin anlamına ulaşmak mümkün olmadı ama bağlamdan “çok korkup korkusundan yıpranmak” gibi bir şey anlaşılıyor.
köre: karınca yuvası.
köskelmek: bir yere yaslanarak oturmak.
kubarmak: dayılanmak.
kubur: tabanca kılıfı.
kulun: yavru.
kulunlamak: yavrulamak.
kurada: bozulmuş, işe yaramaz.
kutnu: pamuk veya ipekle karışık pamuktan dokunmuş kalın, ensiz kumaş türü.
külek: bal, yağ, yoğurt vb. şeyler koymaya yarar tahta kova.
külünk: taş kırmakta kullanılan sivri uçlu kazma.
kündükü: koyu mavi.
küren: hayvan sürüsü.
küşümlenmek: kuşkulanmak, kaygılanmak.
L
lain: lanetlenmiş.
lalüebkem: dili tutulmuş.
lenduha: çok iri şey.
lup: büyüteç.
M
mağfur: affolunmuş.
mahzuz: memnun, hoşnut.
maltız: pişirmek amacıyla kullanılan ocak.
mantıvar: bir çiçek türü.
marzıman: erkek eşek.
matluba muvafık: talep eden kişinin amacına hizmet eden (durum).
mecruh: yaralı.
mesrur: sevinçli.
mezdeğe => mezdeği: kozalaklarından sakız çıkarılan ladin ağacı.
mırmırık: kedi.
mitil: döşek.
muheyya: hazır.
müdahane => müdahene: yağcılık, dalkavukluk.
müsademe: çatışma, çarpışma (doğrudan yaşar kemal veya çukurova kelimesi olmayabilir).
müstantik: (eskiden) sorgu yargıcı.
N
naşi: -den dolayı, ötürü.
Ö
ölçermek: sönmekte olan ateşi karıştırarak alevini artırmak.
örd olmak: ıslanmak, nemlenmek.
örklemek: hayvanı otlakta iple kazığa bağlamak.
P
pampal: gelincik çiçeği.
patanç: bacak arası, apış arası.
pel pel bakmak: tuhaf tuhaf bakmak.
pelik: parça.
perverde olmak: beslenmek.
peryavşan: yavşan otu. mavi – beyaz çiçekli bir ottur.
pürçük: pürçek: bitkilerin saçaklı kökü veya püskülü; ayrıca bkz. purcuk/@elcikpower
püren: süpürge otu.
S
sadhazar => sadhezar: yüz bin, çokça.
sağılmak: aşağı doğru akmak.
salta: yakasız, iliksiz, kolları bolca bir tür kısa ceket.
sarat: geniş delikli kevgir.
satlıcan: zatülcenp.
savat: gümüş üstüne özel bir biçimde kurşunla işlenen kara nakış.
savlet: saldırma, hamle.
sayrı: hasta.
sepelemek: çiselemek.
sergerde: elebaşı.
sığın: evcilleşmemiş sığır.
sıvgaca: fidan gibi düz, ince.
sıykal: düzlenmiş, düzgün hale getirilmiş.
sigaya çekmek: sorguya çekmek.
sinsin: ateş etrafında oynanan bir halk oyunu.
siyim siyim: ince ince, yavaş yavaş.
sokurdanmak: homurdanmak.
solağan: çabuk yorulan, nefes aldığında karnı fazla şişip inen hasta beygir.
söbe: eliptik.
sömelek: kundak çocuğu (mecazen süt çocuğu).
sücinmek: tadını bulmak; mahzuz olmak.
süğen (süyen, söğen): bağ, bahçe çitlerinde kullanılan uzun kazıklar
sümürmek: tabaktaki yemeği sonuna kadar yemek, silip süpürmek.
Ş
şadıman=> memnun.
şaki: haydut, eşkiya
şavkımak: ışık saçmak, parlamak.
şavullamak: göz gezdirmek, araştırmak.
şayak: kaba dokunmuş, dayanıklı bir çeşit yün kumaş, bu kumaştan yapılmış elbise.
şekavet: eşkiyalık.
şerefyab olmak: müşerref olmak, onurlanmak.
şorlamak: fışkırarak, hızla akmak.
T
taka: eski evlerde tavana yakın açılan küçük pencere.
tapıklamak: birini beğenerek arkasını okşamak
taşkala etmek: dalga geçmek, alaya almak.
teberik: yadigar; türbeden alınan toprak parçası.
tebeyyün etmek: belli olmak, aşikar olmak.
tecvit: kuran’ın usulüne göre okunması.
temennah: el göğse ve başa götürülerek eğilinerek yapılan selamlama.
tetebbu: araştırma.
tenkil: herkese örnek olacak bir ceza verme.
tevek: kavun karpuz gibi meyveleri köke bağlayan dal.
tırlık: pamuktan elle dokunan kalın bir kumaş.
tirkemek: dizmek, sıralamak.
tirkenmek (bkz: tirkemek).
toht: köpeklerin boğazına takılan dikenli demir halka.
toklu: 1-2 yaşında küçükbaş hayvan.
tozak: ince ince yağan kar
töm töm: zayıflıktan boynu incelmiş.
tutulgası tutmak sara nöbeti gelmek, mecazen abuk subuk şeyler yapmak.
tuvana: diri, kuvvetli.
U
ulmak: çürümek, ezilmek, kokmak.
uruşman: ekinler arasında biten bir sarı çiçek.
ustun: yapıların çatısına konan ağaç, kereste.
V
vala: baş örtüsü.
vahşet-i müşekkel: insan kılığına girmiş vahşi.
vefk: üstüne dua yazılı şey.
vıcırdaşmak: kuşların karşılıklı ötmesi.
Y
yağar => yük hayvanlarının sırtında eğer ya da semerin açtığı yara
yağlık: büyük mendil
yalım: alev
yamçı: bir yüzü uzun tüylü, kalın yünden dokunarak yapılmış yağmurluk.
yazı: ova.
yazyeri: sürülüp dinlenmeye bırakılan tarla.
yekinmek: davranmak, olduğu yerden fırlamak, ayağa kalkmak, kalkmak için hareket etmek, kımıldamak.
yeyni => hafif.
yılancık: bir sıyrığa veya yaraya streptokok denilen mikropların bulaşarak yaptıkları hastalık, kızılyörük.
yıldırdamak: ışıldamak.
yılın yılın yatmak: yayıla yayıla yatmak
yornuk: dinlenme
yornuk almak: dinlenmek
yumak: yıkamak
yurmak: yıkamak (mesela çamaşır yurmak).
yüze çıkmak: kafa tutmak, karşılık vermek.
Z
zait: gereksiz, fazla.
zaparta => azar, fırça.
zarılmak => çok ağlayıp sızlamak.
zecrî: zorlayıcı.
zıknabut => zehir anlamında ama romanda bir küfür olarak kullanılıyor.
zınkazınk: hıncahınç, ağzına kadar.
zıncar: böğürtlen çalısı.
zort atmak: kendini beğenmişlik yapmak, hava atmak.
zurba: hayvan sürüsü.
Yaşar Kemal Sözlüğü yazımız hakkında ne düşünüyorsunuz? Düşüncelerinizi yorum atarak paylaşmayı unutmayın.