Vamık Volkan’ın Fanustaki İnsanlar Kitabı İncelemesi
Psikoloji alanında eğitimim olmamasına rağmen, psikanaliz süreçlerine ve psikanalitik öykülere her zaman derin bir ilgi duydum. Bu merakım, psikanalitik süreçleri ele alan kitapları araştırmama ve fırsat buldukça okumama sebep oldu. Özellikle Vamık Volkan’ın bu kitabı, araştırmalarım sonucunda karşılaştığım ve büyük fayda sağladığım bir eser oldu. Psikoloji ile ilgilenenler, Prof. Vamık Volkan’ın alandaki uzmanlığını ve geniş çapta tanınmışlığını bilirler. Kendisi, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup sonrasında ABD’ye yerleşerek eğitimine burada devam etmiştir. 400’ü aşkın bilimsel makalesi ve 48 kitabı bulunan yazar, Nobel Barış Ödülü’ne de aday gösterilmiştir.

“Fanustaki İnsanlar”, abartılı narsizm sergileyen bir kadın ve bir erkek danışanın terapi sürecini anlatan 181 sayfalık bir eserdir. Her iki danışanın da çocukluk dönemlerinden gelen ve ailelerinden kaynaklanan ciddi “sevgi eksiklikleri” mevcuttur. Bu eksiklikler, kendilerine duydukları sevginin alışılmadık bir şekilde artmasına neden olmuştur. Kitap, bu iki bireyin hayatlarındaki olayları ve abartılı narsizme yol açan durumları anlamalarına odaklanmaktadır.
Kitap, okuyucuyu olayların merkezine çekerek, adeta hasta ile doktorun yanında üçüncü bir sandalye de oturuyormuş gibi hissettiriyor. Bu ortamda kendinizi asla yabancı hissetmiyor, danışan ile bir bağ kurma imkanı buluyor ve olayları kendi hayatınızla da ilişkilendiriyorsunuz. Psikanalitik süreçleri ele alan birçok kitapta olduğu gibi, bu eser de olayların ilginçliği ile okuyucusunu kendine bağlıyor ve dinamik yapısıyla okuyucuya değerli içerikler sunuyor. Psikolojiye ilgi duyan herkese Alfa Yayıncılık tarafından yayınlanan bu kitabı okumalarını şiddetle tavsiye ederim.
Keyifli okumalar dilerim..
Kitaptan Alıntılar:
- “Psikolojik yardım için başvuran kişilerle bir-iki saatlik görüşmemin ardından kendime bu kişiyi divanıma yatırırsam ‘neyi tedavi edeceğim’ sorusunu sorarım. Bu sorunun cevabını analiz süreci boyunca geliştirir ve bazen de değiştiririm. Brown’un hayat hikayesini dinledikçe, Brown’un ailenin adına ve şanına önem verilen fakat duyguların doğrudan ifadesinin kısıtlı olduğu bir ortamda yetiştiğini anladım.” (s. 27)
- “Uzun yıllar önce bir yaz, yirmilerinde güzel bir kadın, kendisi gibi yirmili yaşlarda olan iki yıllık kocasıyla sahildeki bir otelde tatil yapıyordu. Biraz uzaktan bakıldığında, mutlu bir çifte benziyorlardı fakat adam ne zaman başka erkeklerin karısına baktığını düşünse, özellikle karısı bikiniyle sahilde dolaştığında kıskançlıktan kuduruyordu. Bir sabah karısı denizde yüzerken etrafında ona hayranlıkla bakan birçok genç adamın da yüzdüğünü ve bazılarının karısıyla sohbet ettiklerini gördü. Kıskançlıktan gözü dönen genç adam önce ne yapacağını bilemedi. Öğleden sonra karısını sahildeki tenha bir yere götürdü ve birlikte yüzmeye başladılar. Yüzerken birden karısının başını suyun altına soktu ve onu dehşete düşürmeye yetecek kadar bir süre öylece bastırdı. Soluksuz kalan karısı tam boğulmak üzereyken, onu bıraktı ve nefes almasına izin verdi.” (s. 85)
- “Aylar boyunca Jennifer, cam vazosunun içinde saklanmakla çocukluğu, erişkinliği ve benimle olan ilişkileri arasındaki bağlantılar üzerinde araştırma yapmak arasında gidip geldi. Eğer çocukluktaki duygularını hatırlamak onu rahatsız ederse, ofisime birbiri ardına görkemli giysiler giyip gelerek beni gösterdeci davranışlarının tanığı haline getiriyordu. Bu şekilde haftalarca kendimi bir moda şovundaki izleyici gibi hissettim. Eğer kardeşi ona kendisini ihtişam içinde gösteren bir fotoğraf yollarsa, Jennifer kendisine olan narsistik yatırımını daha da abartıyordu. Kendisiyle olan bir görüşmemi erteleyişimi onu reddetmem ve başka bir kadınla randevulaşmam olarak algılarsa, izleyen görüşmeleri boyunca hangi ünlü markaların elbiselerini aldığından bahsediyor ya da Glover’dan ona yeni mücevherler almasını istiyordu.” (s. 135)