Stalingrad: İki Büyük Savaşın İzleri
İki büyük savaş, dünyamızın üzerindeki yıkıcı etkileriyle silindir gibi geçti. Birebir içinde olmadıktan, yaşamadıktan sonra bu felaketleri tam anlamak, algılamak zordur; belki de imkansızdır. Ancak insan kıyımıyla, vahşetiyle ve tüm olanaksızlıklarıyla dolu olan Stalingrad, belki de en korkunç savaşlardan biriydi. Eğer “Enemy at the Gates – Kapıdaki Düşman” filmini izlediyseniz veya benzer yapımları gözlerinizin önüne getirdiyseniz, Stalingrad’ın anlamını daha iyi kavrayabilirsiniz. Bu şehir, savaşın gidişatı üzerinde derin etkiler bırakmış ve özellikle Nazi ilerleyişini durdurma konusunda önemli bir direniş noktası olmuştur.
Bu destanı kaleme alan, savaş muhabiri olarak cepheden cepheye koşan Vasili Grossman, Stalingrad’da yaşanan olayları birebir gözlemlemiştir. Almanların teslimiyetinin ardından Kızıl Ordu birlikleriyle Ukrayna’ya giren Grossman, burada Nazi katliamlarını araştırmış ve Treblinka’daki korkunç olayları belgelerle ortaya koymuştur. Onun eseri ”Yaşam ve Yazgı”, okura hissettirdiği hakikat duygusuyla üç ciltlik çarpıcı bir yapıttır. Stalingrad savunması, romanın önemli bir bölümünü kapsasa da, eser aynı zamanda Sovyet Rusya’nın derin ve karmaşık yapısını da gözler önüne serer. Grossman, kuşatma altındaki Stalingrad’daki direnişi, Sibirya’daki çalışma kamplarını, Yahudi katliamlarını ve toplama kamplarında ölüme yürüyen insanların hikayelerini ustalıkla harmanlayarak sunar.
Roman boyunca, birbirinden farklı birçok insan tipi ile karşılaşırız. Bazen bu karakterler arasında bağlantılar kurarken, bazen de bağımsız küçük hikayelere tanıklık ederiz. En çarpıcı hikayelerden biri, doktor Sofya Osipovna’nın David isminde kimsesiz bir çocuğu trenle ölüm kapılarından birine giderken evlat edinmesidir. Alman subayları, kampta doktor olanların öne çıkmasını emrederken, Sofya, küçük David’le el ele gaz odasının yolunu tutar. Grossman, bu sahneleri tüm gerçekliğiyle yansıtırken, melodramdan uzak durarak Osipovna’nın son anlarındaki düşüncelerini kaleme alır. Bu durum, sadece ölülerin değil, yaşayanların da acılarını hissettirir. Diğer bir hikaye ise Grossman’ın kendi yaşamıyla yakından ilgilidir; Sovyet Rusya’ya Alman saldırıları başladığında annesini doğduğu şehir Berdiçev’den kurtaramaz ve annesi diğer Yahudilerle birlikte acı bir sona ulaşır. ”Yaşam ve Yazgı”da, Grossman’ın kurgusal eşi olan bilim insanı Viktor Ştrum’a annesi Anna Semyonavna’nın gettodan gönderdiği mektuptaki satırlar, etkileyici bir ağıt niteliğindedir.
”Yaşam ve Yazgı” ile ilgili vurgulamak istediğim diğer bir önemli mesele, otorite ve onun karşısında hem sinen hem de özgürlüğünü kaybetmek istemeyen akıl arasındaki çalkantılar, çelişkiler ve çatışmalardır. Bu durum, özellikle Viktor Ştrum’un yaşadıklarıyla birlikte canlı bir şekilde resmedilmektedir. ”Görünmeyen bir güç onu eziyordu. Bu gücün hipnotize edici ağırlığını hissediyordu. Bu güç onu kendi gibi düşünmeye, kendi dikte ettiklerini yazmaya zorluyordu. Bu güç, onun içindeydi, yüreğini donduruyordu…”
Özetlemek gerekirse, hacmi, ortaya koydukları ve hakikate olan sarsılmaz saygısıyla ”Yaşam ve Yazgı” destansı bir roman olarak öne çıkmaktadır. Bu eserin kamera arkası niteliğinde olan Antony Beevor’ın yazdığı ”Savaşta Bir Yazar, Vasili Grossman Kızıl Ordu’yla 1941 – 1945” adlı kitabı da okumak istediğim eserler arasında yer alıyor. Dönemle, özellikle Stalingrad ile ilgili bir diğer önemli kitap ise Curzio Malaparte’nin ”Kaputt” adlı eseridir. Onları da daha ayrıntılı olarak tanıtmak dileğiyle…
Can Yayınları, 2015, 4. Basım
Vasili Grossman (1905 – 1964)