Son yıllarda, önceki dönemlere kıyasla daha fazla öykü okuma fırsatı buldum. Farklı yazarların, çeşitli tekniklerle kaleme aldığı, her biri kendine has bir tat barındıran öykülerle dolu bir dünya keşfettim. Okudukça, daha fazla okumak için can atıyorum; tam anlamıyla bir okuma tutkusuna kapıldım.
Mümtaz TİFTİK’in Düş İkindileri Kitabı İncelemesi
Düş İkindileri, bu bağlamda dikkat çeken bir öykü kitabı.
Yazarı Mümtaz TİFTİK, 1957 yılında doğmuş ve edebiyat yolculuğuna şiirle adım atmıştır. Daha önce yayımlanan Panayır Zamanı ve Güz Tutulmaları adlı eserlerinin ardından, Düş İkindileri adlı üçüncü öykü kitabını Mart 2015’te okuyucularıyla buluşturmuştur.

Düş İkindileri, Nezih-Er Yayınları tarafından yayımlanmış olup, toplamda 128 sayfadan oluşmaktadır. Kitapta beş farklı öykü yer almaktadır: Poyraz Rıza, Gazoz, Halime, Kıvırcık ve Sarı Öküz.
Okurken, Anadolu’nun derinliklerine ve o dönemin ruhuna adeta yolculuk ediyorsunuz. Öyküler, akıcı ve sade bir dille yazılmış; betimlemeleri oldukça etkileyici, okunmaya değer.
Bu kitap, sıkılmadan ve severek okuyacağınız bir eser. Yazarın diğer kitaplarını da ilk fırsatta okumayı planlıyorum.
Keyifli okumalar dilerim…
Kitaptan Alıntılar:
- Beyaz mevsimin odalarına tutsak ettiği ebruli sesler, dışarıya taşmış, cadde ve sokakları doldurmuştu. İnsan, beyaz mevsimin sarıp sarmaladığı sıkıntılardan sıyrılmış, yenilenmişti. Şehri iki yakaya ayıran derenin soğuk suyu ela ela çağlıyordu. Kıyılarında eşleşen çınar ağaçları, serin düş harmanında kıpırdanıp duruyordu. (s.38, Halime adlı öyküden.)
- Şehir, soğuk mavi bir kubbenin altında serin güz sonunu yaşıyordu. Sırça günler ardı ardına hızla eriyip kayboluyordu. Cadde üzerinde uzanan yaşlı çınar ağaçlarının bronz renkli yaprakları, ara ara esen yelin önünde savunmasız, oradan oraya savruluyordu. İş yerlerini kapatan sanayi esnafı, küçük masa başı memurları, okullarında derslerini bitirerek sökün eden öğrenciler cadde ve sokakları doldurdular. Cadde ve sokakları dolduranların her biri, bu düş ikindisinde gün yorgunu bedenleriyle ağır ağır evlerinin yolunu tutuyorlardı. (s.72, Kıvırcık adlı öyküden.)