Haruki Murakami Üzerine Düşünceler
Haruki Murakami’nin daha önce İmkansızın Şarkısı romanını okumuştum. Bu eser, sinemaya da aktarılmış ancak henüz izleme fırsatım olmadı.
Sürrealizmin yaşayan en ünlü yazarlarından biri olarak bilinen Murakami’nin en ilginç özelliklerinden biri de, nerede ve hangi mevsimde olursa olsun her gün 10 km koşmasıdır. Yazacağı cümleleri koşarken oluşturması, onun yaratıcılığına dair çarpıcı bir örnek.
Bol ödüllü Japon yazar (1949 Kyoto doğumlu) 2006 yılında yayınlanan 1Q84 adlı romanıyla okuyucularını derinden etkilemiş, bu kitap için insanlar her yerde uzun kuyruklar oluşturmuştu.
”Herkesin okuduğu şeyleri okursanız, herkes gibi düşünürsünüz.”
— H. Murakami
Bu sözü düşünmeye değer, değil mi?
Kadınsız Erkekler adlı eserinde ise yedi tane öykü var. Bu öyküler, hayatından kadını çıkarılmış veya kadını kaybetmiş erkeklerin hikayelerini anlatıyor. Bu kadar sade, etkileyici ve sıradışı öyküler yazmak gerçekten de Murakami’nin ustalığını gösteriyor. Eğer H. Murakami’nin eserlerinden okumadıysanız, kesinlikle okuyun derim.
Keyifli okumalar…
Kitaptan Alıntılar:
-
“Yirmi yaşımdaki halime dönüp baktığımda, hatırladığım ölesiye bir tek başınalık duygusu, aşırı bir yalnızlık hissiydi. Ne bedenimi ve yüreğimi ısıtacak bir sevgilim, ne de içimi dökebilecek bir arkadaşım vardı. Bir günü ne yaparak geçirmem gerektiğini bilmiyordum; geleceğimle ilgili şekillenmiş bir vizyonum da yoktu. Kendi içimde derinlerde bir yere hapsolmuş gibiydim. Bir hafta boyunca kimseyle konuşmadığım bile oluyordu. Bu durum bir yıl kadar sürdü. Uzun bir yıldı. O dönemin içimde değerli büyüme halkaları oluşturan sert bir kış olup olmadığını, ben bile bilmiyordum.” (Yesterday adlı öyküden, s. 78)
-
“Yaşamı boyunca ne başarılı olabilmiş ne de bir şey üretebilmişti. Mutlu edebildiği biri olmamıştı, kendisi dahil. Mutluluğun ne olduğundan, ne anlama geldiğinden bile emin değildi. Acı, kızgınlık, hayal kırıklığı, vazgeçiş gibi duyguların hiçbirini algılayamıyordu. Elinden gelen tek şey, derinlik ve ağırlığını yitirmiş yüreği fırıl fırıl uçup bir yerlere gitmesin diye onu sımsıkı bağlayacak bir yer bulabilmekti.” (Şehrazat adlı öyküden, s. 147)