Gabriel Garcia Marquez: Efsanevi Kolombiyalı Yazar
Kısa bir süre önce kaybettiğimiz Gabriel Garcia Marquez, Kolombiyalı ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi bir yazar olarak edebiyat dünyasında derin bir iz bırakmıştır. Hukuk ve gazetecilik eğitimlerini yarım bırakarak, uzun yıllar gazetecilik yaptıktan sonra yazmaya yönelmiştir. Onun eserleri, okurları büyüleyen gerçeküstü anlatımları ve derin karakter incelemeleri ile doludur.
Bloğumda daha önce -Ekim ayında- Kırmızı Pazartesi adlı romanını paylaşmıştım. Bu eser, yazarın ustalığını sergileyen önemli bir yapıt olarak dikkat çekmektedir.
Mavi Köpeğin Gözleri: Öykülerin Derinliği
Öykülerinden oluşan Mavi Köpeğin Gözleri‘ni okumama, yazarın kitaptaki öykülerinden biri olan ”Çullukların Gecesi” ile Yüzyıllık Yalnızlık arasındaki karşılaştırması neden olmuştur. Marquez’in anlatımı, bazen yarım sayfa süren cümleleri ve çarpıcı betimlemeleriyle okuyucuyu derin düşüncelere sevk eder.
Marquez okumak, onun karmaşık cümle yapıları ve yoğun betimlemeleri arasında kaybolmak anlamına gelebilir. Okuduğum romanları, bu öyküleri kadar zorlamadı beni; sanırım öyküde daha sade anlatımı tercih ediyorum. Bu yüzden, on iki öyküden oluşan Mavi Köpeğin Gözleri‘ni mutlaka okuyun diyemem; bu tamamen sizin takdirinize kalmış!
Gelecek günlerde, Başkan Babamızın Sonbaharı ile Marquez’in Fidel Castro ile dostluğunu anlattığı Gabo ve Fidel adlı eserini okuyup sizlerle paylaşmayı umuyorum. Bu eserler, yazarın politik ve sosyal temaları nasıl işlediğine dair derin bir bakış sunuyor.
Kitaptan Alıntılar
- “Sabahlığını giyinip lavabonun karşısına geçti, saçı başı birbirine karışmıştı ve traşsızdı, uyku akan gözlerini aynaya çevirdi ve bıkkınlıkla kendisine baktı. Karşısında ölü kardeşinin yeni kalkmış halini görünce hafifçe sıçrayıp ürperdi. Bitkin suratı, bir türlü uyanamayan bakışları kardeşininkinin aynıydı.”
- (s.61, Aynayla Sohbet adlı öyküden.)
- “Uzun zamandır, çok eskilerden beri yetişkindik.” O ise, her şeye rağmen, evin yaşça en büyüğüydü. O gece orada olabilir, yanımızda oturabilir, etrafı sağlıklı evlatlarıyla çevrili olarak yıldızların parıltılı nabzını hissedebilirdi. Varlıklı bir burjuvanın karısı veya bir adamın metresi olsaydı, evin saygı uyandıran hanımı olacaktı.
- (s.69, Üç Uyurgezerin Çilesi adlı öyküden.)
- “Oturduk.” Görünmez bir güneş omuzlarımızı ısıtmaya başladı. Ama güneşin varlığı bile ilgimizi çekmiyordu. Mesafe, zaman ve yön kavramımızı kaybetmiş halde orada, nerede olduğunu bilmediğimiz bir yerde oturduk. Yanımızdan birçok ses geçti.”
- (s.112, Çullukların Gecesi adlı öyküden.)