Keşfedilmeyi Bekleyen Kitaplar

Az Kişinin Bildiği Keşfedilmeyi Bekleyen Kitaplar

Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bazı Keşfedilmeyi Bekleyen Kitaplar, okurların onu okumasını sessizce bekler. Biz kitapseverler, kitapları popüler olup olmamasına göre ayırmayız. Bugün ki yazımızda Türk edebiyatın da bir çok kişini bilmediği kitapları sizler için gün yüzüne çıkaracağız. Okuyun, Okutun, Hiç durmadan okuyalım!

Keşfedilmeyi Bekleyen Kitaplar

Okuma serüveninde biz okuyucular bazen yavaşlar bazen çoğalırız. Olumsuz tarafı adına konuşmamız gerekirse tabii ki dış etkenler buna sebep olmada önemli bir etken ama okuma serüvenlerimizde kitap tercihimiz de öyle. Yeni keşifler yapmak yerine aynı tarzda kitap okumak bizi sıkabilir veya yavaşlatabilir. Bu videoda, okuma serüveninizi renklendirecek bazı kitap önerilerinde bulunacağız. Bu kitaplardan bazılarının size keyifli bir okuma deneyimi yaşatacağını umuyoruz.

Bir Süre Yere paralel Gittikten Sonra

Bir Sure Yere paralel Gittikten Sonra

“Bir şey sunulmuştu bana, bir hediye, bir meyve. Ama ben o meyveden tadamadım, gök erik gibi kaldı avcumda dünya. Şimdi ben uykusuzum, yalınayağım, kendimle meşgulüm. Kapımın önünde boş peynir tenekeleri, yağmur suyu biriktiriyorum. Kendi kendime, sanatçı tecrübe edinemeyen insandır, diyorum, bu dünyada hiçbir tecrübesi olmayan insandır ama şimdi sen karala bunun üstünü, yırt sen bunu, olmadı çünkü, olmadı işte. Nafile.” Bir intiharın çevresinde, insanlar… O kızın intiharıyla birbirlerine yaklaşan… Kendi içlerine ve geçmişe dalan… Onu kaybetmenin acısıyla başka sevdiklerine eğilen… Nasıl da mühimdir aşk sakarlıkları, sevgi ihmalleri; nasıl hayat kurtarır eşin-dostun bakım, onarımı… Barış Bıçakçı’dan, yine usul usul edebiyat. “Barış Bıçakçı’nın dingin, gösterişsiz, suskusundan güç alan öykülerinin son zamanlarda okuduğum en güzel öyküler arasında olduğunu söyleyebilirim. Ne anlattığı sanki önemli değilmiş, ama anlatım biçimi ve diliyle de sıradanmış gibi görünüyorsa size, okuma alışkanlıklarınızı adam akıllı gözden geçirmeniz gerekir.” Semih Gümüş

Yazar: Barış Bıçakçı
Sayfa Sayısı: 136

Hafif Metro Günleri

Hafif Metro Gunleri


“Karanlıkta yol alan hikâye karanlıkta son bulur” demesi ne, Borges’in sevdalısı? Esin perileri kurşuna dizilirken, kalemin kurşunlarında can verirken. Gecenin sessizliği bozulunca perdeleri açmak, ışığı kapamak istemiyorum. Güneşin doğuşundan bana ne? Güneşin altında eski(yen’i) bir şey olmadığını ayırt etmek istemiyorum. Yazılanlar hafifler, kurur, uçar, silinir güneşte. Sözcükler, tümceler, bütün canlılıklarını, koyuluklarını, tazeliklerini yitirir ya! Sayfalar da ağarır, sözcükler solar; gece serpilen renklerle kelebek kanadına dönen sayfalar, hücre duvarın(a)ı (tırm)andırır artık. Hafif Metro Günleri, anlatıcısının zihninde ayrıntı avına çıkmış bir metin. “Tanımlanmayan” anlatıcıysa yaşamı da, tüm anlatıları da bir göstergeler kuyusu olarak görmeye başlamış, bu nedenle çevresinde gördüğü her şeyi durmaksızın yorumlayan, bu yorumlardan sonuçlar çıkaran, öfkeli ve alaycı bir kent gezgini. Hafif Metro Günleri, 1998’de “anlatı” olarak yayımlanmıştı; Yalçın sonraki baskılarda kitabına, türlü nedenlerle, “roman” demeyi uygun gördü.

Yazar: Murat Yalçın
Sayfa Sayısı: 104

[geo-post target=”true” id=”3201″ label=”Önerilen Yazı”]

Bir Türk Ailesinin Öyküsü

Bir Turk Ailesinin Oykusu

“Birinci Dünya Savaşı’yla zenginlikten yoksulluğa itilen bir ailenin yürek parçalayan öyküsü…”
Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı son dönemlerinden, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığına uzanan bir öykü. Varlıklı bir ailenin adım adım yoksulluğa ilerleyişinin, bir arada kalma mücadelesinin, mantığın ve deliliğin çarpıcı anlatımı. Bir Türk Ailesinin Öyküsü, İrfan Orga’nın samimiyetle, romansı bir üslupla kaleme aldığı anıları…

Yazar: İrfan Orga
Sayfa Sayısı: 415

Beş Sevim Apartmanı

Bes Sevim Apartmani

Pürtelaş Sokağı’nda kediler bir gün canhıraş feryatlarla ortalığı inlettiler. Pürtelaş Sokağı’ndaki Beş Sevim Apartmanı’nda tuhaf şeyler oluyordu. Beş pencereli, beş odalı, beş acayip insanın oturduğu Beş Sevim Apartmanı’nda perdelerin arkasında tuhaf şeyler olup bitiyordu. Cinler aleminden gelenler, periler aleminden gelenler, cin peri aleminden gelenler, orada beş garip hikaye yazdılar… yazdılar… yazdılar. Pardon, altı hikaye yazdılar. Bir de Doktor Samimi ve onun günlüğü var.
Rüyada günlük görmek iyi bir kitap okuyacağınıza işarettir. Rüyada günlük görülse de görülmese de Beş Sevim Apartmanı’nı okumak iyiye işarettir, onu okuyanın gönül gözü açılır, peri kızları rüyasına girer.
Mine Söğüt ilk romanı Beş Sevim Apartmanı ile okuyanı cin peri alemine götürüyor, uzun bir masal dinletir gibi, anlatır gibi, gösterir gibi.

Yazar: Mine Söğüt
Sayfa Sayısı: 448

Neva

Neva

“Evdeki herkes gidip yatağına uzandığında ve bütün sesler kesildiğinde ruhunuzda o garip, berrak ama güçlü müzik duyuluyor sadece. Çok iyi tanıdığınız, varlığına iyice alıştığınız ruhunuzu okşayan bir melodi. Vicdanın pırıltılı, ince, yumuşacık fakat o çok güçlü melodisi…”
Yıllar geçti üzerinden… Genç adam yıllar boyunca yaşadıklarının bir anını bile unutmadı. Genç bir kızın yalnızca kadınlara özgü derin bir yalnızlıkla, sevgiyi ve mutluluğu arayışını, bunun için yaşadığı masumane çırpınışlarını görememişti. Şimdi ise tüm yaşananlar uzaklarda kalan acı dolu bir hatıra gibi. Geldi, arkasında koskoca bir boşluk bıraktı ve geçip gitti.
Öyle garip, bu boşluk hep içerlerde bir yerlerde duruyor ve hiçbir şey dolduramıyor onu. İşyerinde çalışırken, evde veya dışarıda dostlarla birlikteyken, çok derinlerdeki bir parça her şeyden ayrı… Sürekli içinizde çalan, sizden başka kimsenin duymadığı bir müzik gibi…Evdeki herkes gidip yatağına uzandığında ve bütün sesler kesildiğinde ruhunuzda o garip, berrak ama güçlü müzik duyuluyor sadece. Çok iyi tanıdığınız, varlığına iyice alıştığınız ruhunuzu okşayan bir melodi.
Vicdanın pırıltılı, ince, yumuşacık fakat o çok güçlü melodisi…

Yazar: Ilgin Olut
Sayfa Sayısı: 386

[geo_ad]

Oğullar ve Rencide Ruhlar

Ogullar ve Rencide Ruhlar

“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışardaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.”
Alper Canıgüz, Tatlı Rüyalardan bilinen sürükleyici diliyle, 5 yaşındaki bir çocuğun içine düştüğü bir hikayeyi anlatıyor. Yaşının avantajıyla her yere girip çıkan, hem filozof, hem fırlama bir oğlan… Hikayeyi ve “karakteri” çevreleyen semt hayatı ve mahalle atmosferi de, bizzat karakter kazanıyor, anlatıda…
Polisiye, fantastik ve mizahi edebiyatın tatlarını ustaca kaynaştıran, olağanüstü özgün, çok iddialı bir kitap.

Yazar: Alper Canıgüz
Sayfa Sayısı: 204

[geo-post target=”true” id=”5203″ label=”Önerilen Yazı”]

Kambur

Kambur

Benden, bana kayıtsız kalınması ile benden nefret edilmesi arasında bir seçim yapmam istense, tereddütsüz, nefreti seçerim – kayıtsız kalınacak bir yanım yoktur. Ve ben söylemek isterim ki, her şey ve herkese kayıtsızım. Değilmişim gibi davrandığım durumlar, yaşıyormuşum gibi yapma zorunluluğumdandır.
Bana sorulsa bir gün “Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?” diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim. Yerden yüksekliğimin bu gülünç santimleri yüzünden, yaşama da ölüme de sizlerden daha yakınım. Daha sonraları yerimi yadırgamamak için, yükselme isteğini bir türlü anlayamam.
Zaten bir portakalın doğusu batısı olduğuna inananlardan değilim – dolayısıyla dünyanın da…
Bana renk bile sormayın – bir beyazdan ya da sarıdan ne anladığınızı bilmeden size yanıt veremem.

Yazar: Şule Gürbüz
Sayfa Sayısı: 92

Çocukluğun Soğuk Geceleri

Cocuklugun Soguk Geceleri

İlkbaharla birlikte ılık havalar başladığında uzun yürüyüşlere çıkıyorum. Bazı günler Günk de olmuyor. Bulvardaki tramvay rayları sökülmeye, ağaçlar kesilmeye başlanıyor. Yollar genişletilecek. Toz, toprak ve çamurlar içindeki çukurlardan geçiyorum. Henüz yıkılmasına başlanmamış, havuzlu Saraçhane Parkından iniyor, Aksaraya doğru yürüyorum. Bulvarın sol kıyısında yükselen apartmanları seviyorum. (Geniş bir bulvarda oturabilme tutkum var. Evimizin önünde yol olmayışı beni üzüyor. Bulvarlarda oturabilenleri kıskanıyorum. Şimdilerde kimseyi ve hiçbir bulvarı, hiçbir evi kıskanmıyorum. Her yerde kalabilirim. Ama o bizim, önünü gecekonduların kapattığı evimizde bir gece bile oturamam. Hiç düşündünüz mü? Ölen bir insanı gerçekten bir kez daha görebilir misiniz? Ölen bir okula gidebilir misiniz? Ölen bir evde uyuyabilir misiniz? O yıllar öldü.

Yazar: Tezer Özlü
Sayfa Sayısı: 72

[geo_ad]

Sevgili Arsız Ölüm

Kesfedilmeyi Bekleyen Kitaplar

Sedirlerin altında cinlerle oynaşırken okumayı, yazmayı öğrendim. Karacefenk’te sedirlerin altında cinler ve periler yaşardı. Çocukluğum onların arasında geçti. Gizlice onların derneğine girdim. Evlerini gezdim. Düğünlerine gittim. Dillerini, gündüz ve gece oyunlarını öğrendim. Babam İstanbul’da çalışırdı. Annemin yüreği yaralı, garip bir kadın olduğunu kim söyledi bana şimdi unuttum. Okuyup yazar, dikiş diker, iğne yapar, Kürtçe ve Arapça bilirdi. Köye gelen çingenelere adını duymadığım yerleri, insanları sorardı. Onun geçmişini aranıp durması çocukluğuma bulaşan ilk acıydı. Babam İstanbul’dan torba dolusu parayla döner, köyü başına toplardı. Evimiz tuhaf aletlerle doluydu. Ne işe yaradığını anlamadığım büyülü demirler. Zemberekli saat, radyo, gramofon, mavi kocaman bir yolcu otobüsü, patos, tulumba, kamyon ve traktör.1966 yılında İstanbul’a geldim. Çocukluğum keskin bir acıyla ikiye bölündü sanki.
Gerçekleşmeyen düşler, aralarında doğup büyüdüğüm insanları paramparça etti. Babam hızla işçileşti ve giderek işsiz kaldı. İki abim ve kardeşim inşaatlarda işe girdi. Yedi kardeşin arasından titrek bir gölge gibi sıyrılıp liseyi bitirdim. Korku ve yalnızlığın içinden okula gitmenin bedelini ödedim. İnanılmaz savrulmalar, inkâr ve baskının bin çeşidi. Kente ayak uydurabilmek için boğuşup durdum. Her yanım yara bere içinde kaldı. Boğuşurken birlikte doğup büyüdüğüm insanlardan ayrı düştüm. Ama kendi öz değerlerimi, dilimi ve o insanların durulmaz bir coşkuyla bana taşıdıkları sevgiyi koruyabilmek için direndim. Elinizdeki roman bu direnişim için aralarında büyüdüğüm insanların bana armağanıdır. Keşke onu daha soluk soluğa, daha parçalanmış bir teknikle, daha erken yazabilseydim.”

Yazar: Latife Tekin
Sayfa Sayısı: 240

[geo-post target=”true” id=”5090″ label=”Önerilen Yazı”]

İç Kitabı

Ic Kitabi

Müjdeliyorum;
Yeni çağın yeni kıtası, “iç”tir.
Kıpırtısız seyahatlerin vakti gelmiştir. Pek yakında insan, kendi “iç”ine gidecektir.
Ve: Kendimden bir melek kopartıp, fırlattıysam bile “sözlü” aleme, yine de hiçbir şey onu bir karıncaya çeviremeyecektir. İşte bu yüzden, atıp çözdüğüm düğümleri, bu iç yolculuk hikayesini

-elbette hala taşıyorsa meleksi kıpırdanışları- bu sözleri, sadece melekler sevecektir.

Yazar: Ece Temelkuran
Sayfa Sayısı: 116

Bu yazıyı değerlendirmek için tıklayın!
[Toplam: 0 Ortalama: 0]

1
be_enmek
Beğenmek
0
komik
Komik
0
sinirli
Sinirli
0
s_k_c_
Sıkıcı
0
_a_rmak
Şaşırmak
Az Kişinin Bildiği Keşfedilmeyi Bekleyen Kitaplar

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Binbir Kitap ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!