Kumrunun Gördüğü Kitabı İncelemesi
“Güçlü bir el silkeledi beni sonra, Sanırım Tanrı’nın eliydi. Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan. Binlerce yeşil gözü olan bir zeytin ağacı gibi, Çok şey görmüşüm gibi, Ve çok şey geçmiş gibi başımdan, Ah…dedim sonra Ah!”
— Didem Madak – ‘Ah’lar Ağacı’ şiirinden
Köprüde terk edilmiş bir araba, içinden çıkan dört kelimelik intihar notu: “Çok acı var. Dayanamıyorum.” Bu not, töre cinayetleri üzerine araştırmalar yapan ve bu konuyu derinlemesine inceleyen Sabancı Üniversitesi öğretim görevlisi Dicle Koğacıoğlu’na ait. Ahmet Büke, ona ithaf ettiği “Kumrunun Gördüğü” adlı öykü kitabında, intihar etmiş iki şairden (Nilgün Marmara ve İlhami Çiçek) alıntılarla başlayarak, etrafımızı saran toplumsal ve bireysel acılara, her silkelenişimizde düşen ‘ah’larımıza dokunuyor, onları hatırlatıyor. Bu dokunuş, bir kumru ürkekliğiyle gerçekleşiyor.

Öyküler, “Sarı Rüya Defteri” ile başlıyor ve kaybolan, sürekli hatırlamaya çalışan bir karakterle kesişiyor. Kendime sorup durduğum, neyin peşinde olduğum ve nedir unuttuğum soruları arasında kaybolurken, öykünün sonuna iliştirilmiş bir Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi adeta ilacım oluyor. 19 Aralık 2000… Uzun bir açlık grefinden sonra, karşımdaki kişi hayata döndürülmüştür (!) ancak ileri derece beslenme yetersizliğine bağlı genel durum bozukluğuyla. Hemen ardından “Şimdi Ölmüyorum” geliyor. Açlık grevlerinin tam ortasındayım ve Veysel’in yaşamla ölüm arasında gidip gelirken, Yaşasın Hayat!, Yaşasın Hayat!, Yaşasın Hayat! diye haykırışı, sanrılar içinde hayata tutunuşu… Bir Ah! daha kalpten kopup yere düşüyor. Zaten yalnız hüznü yok mudur kalbi olanın? * Ve “Mahur Beste”… Bu, beni en çok etkileyen öykü. İzmir’den İstanbul’a, oğlunun acısı yüreğinde giden bir anne. Cumartesi günü vardığı gün ve artık bir Cumartesi annesidir o.
Ahmet Büke, öyküleriyle yalnızca hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda ‘Unutma!’ mesajını da veriyor. Aklımızın bir köşesine kilitlediklerimizi, unutmak üzere terk ettiklerimizi, ‘ah’larımızı gözümüzün içine tekrar sokuyor.
* İlhami Çiçek – Satranç Dersleri şiirinden, dizenin aslı ”Yalnız hüznü vardır kalbi olanın”dır.
Memleket gerçekten koca bir ”Ah’lar Ağacı”… Aslında son yaşananlardan sonra, affınıza sığınarak, bok çukuru sıfatını daha çok hak ediyor. İktidarın, 12 yıl boyunca nasıl yürüttüğünü tahmin ettiğimiz akçeli işlerinin ve ilişkilerinin gözümüzün içine sokulduğu, muktedirin katledilen bir çocuğu ve ailesini halkına yuhalatırken, cuma (doğrusu cima olmalı) işlerinden sorumlu vekilinin koca halkı ölü sevici diye kendi tabanına muştuladığı bir dönemdeyiz. Haziran’dan, Gezi direnişinden sonra, hele hele ortaya çıkan yolsuzluklarla birlikte, kokuşmadan gömülmesi gereken bir cesetin hala seçim – buna seçim denebilirse – görebildiği ve bu yolla normalleşeceği sanılan bir ülke için ‘Ah’lar Ağacı demek, belki de biraz hafif bir tabir.
‘Ah’ları unutma!’ diyor ya Ahmet Büke… Can Yayınları, 2011 (2. Basım)
Ahmet Büke (1970 – )