Yekta Kopan’ın “Bir De Baktım Yoksun” Kitabı Üzerine
Aralık 2013’te Yekta Kopan’ın “Aile Çay Bahçesi” adlı romanını tanıtmıştım. Bu kez ise çifte ödüllü öykü kitabı “Bir De Baktım Yoksun” ile karşınızdayım.
Yekta Kopan, 1968 doğumlu bir yazar. 2002 yılında Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleriyle Sait Faik Hikaye Armağanı’nı, 2007 yılında ise Karbon Kopya Dünya Kitap ile Yılın Telif Kitabı Ödülü’nü, 2010 yılında ise Bir De Baktım Yoksun ile Yunus Nadi Öykü Ödülü ve Haldun Taner Öykü Ödülü’ne layık görülmüştür.
Genellikle roman okumayı tercih etsem de, öykülerin derinliğine ve güzelliğine adım attıkça onları da severek okumaya başladım. Zamanla, öykü kitaplarının sayfalarını çevirirken kendimi kaybettiğimi fark ettim.
Öykü okumayı sevmiyorum diyenlere sesleniyorum; ön yargınızı kırmak için “Bir De Baktım Yoksun” harika bir başlangıç olabilir, benden söylemesi!
Elimdeki bu eser, Can Yayınları tarafından yayımlanmış olup, Nisan 2013’te 14. baskısı yapılmış ve 163 sayfa uzunluğundadır.
Kitaptaki öyküler: Sarmaşık, Portobello 22, Kırmızı, Battaniye, Kertenkele, İyi Uykular.
Ben özellikle “Sarmaşık” ve “İyi Uykular” adlı öyküleri çok sevdim.
İyi okumalar dilerim…
Kitaptan Alıntılar:
“Acının insan ruhuna yayılması için ne kadar zaman geçtiğini o anda anladım.” 1, 2, 3, 4… Bende de yoktu o cesaret… 8, 9, 10… Hiç olmadı… 12, 13… Ayrılma kararını veren Melek oldu… 16, 17, 18… Ayrılmak istedi, beni ikna etmeye çalıştı, gözyaşlarıma göğüs gerdi, benimle ağladı, daha önce boşanmış olan arkadaşlarıyla yemeğe çıkmamı sağladı, yayınevinden benim için izin aldı, tatile çıkmam için baskı yaptı, ailesiyle konuştu, avukat ayarladı, boşanma terapistinin seans ücretini ödedi… 32, 33, 34… En sonunda bir not bırakıp gitti… 41, 42, 43… Ve bitti… 50.
Elli saniyelik bir şeydi. (Sarmaşık adlı öyküden. s.35)
Yavaşça ayağa kalktım. Üstümü başımı silktim. Mahcubiyet duygusuyla büyütülmüş bütün evlatlar gibi sağa sola baktım. Kendi kendime konuştuğumu, yerlerde yuvarlandığımı gören olmamıştı. Birkaç dakika olduğum yerde kaldım. Korku ve rahatlama iki yakın arkadaş olmuş, aklımın koridorlarında birbiriyle oynuyorlardı. (Sarmaşık adlı öyküden. s.42)
Ben, uğruna hayat adanan bir insan olmanın yüküyle geldim sınıfınıza öğretmenim. Babamın da adı yok. O kadar sessizdir ki bir adı olup olmadığını öğrenemedik. Konuşmaz benim babam. Mutluyum demez. Mutsuzum demez. Evlilik teklifi de, boşanma teklifi de annemden gelmiş öğretmenim; işte öylesine suskundur babam. Yanlış anlamayın, ikisini de çok seviyorum ama bir sır vereyim mi? Bu onların başarısı değil. Ben sevgi dolu bir insan olmayı kendi kendime öğrendim öğretmenim: Dürüstüm, anlayışlıyım, akıllıyım; yaşam, insanları sevmek ve umut vermektir; varlığım kendime armağan olsun. (Battaniye adlı öyküden. s.118-119)