Sıfır Noktasındaki Kadın
İlk yayımlandığı yıllarda bulamadığım Sıfır Noktasındaki Kadın‘ı uzun yıllar sonra da olsa okuyup sizlerle paylaşmak istedim. 1987 yılında yayımlanan romanın, o tarihlerde oldukça ses getirdiğini hatırlıyorum.
Neval El Seddavi, Mısırlı feminist bir yazar olup, Tıp Fakültesi mezunudur. Ülkesindeki kadınların durumu ve cinsiyet eşitliği üzerine düşüncelerinden dolayı 1981 yılında bir yıl cezaevinde kalmış, ardından ülkesindeki siyasi baskılara dayanamayarak Amerikan üniversitelerinde ders vermeye ve yurtdışında yaşamaya başlamıştır.
Bu roman, El Seddavi’nin kaleminden çıkan, ölüm hücresinde görüştüğü Mısırlı fahişe Firdevs’in yaşam öyküsünü aktaran bir eser. Mısır’da ve dünya genelinde kadın olmanın zorluklarını, fahişelik kavramını derinlemesine sorguluyor.
Firdevs, uzun yıllar boyunca “hiç” olarak yaşamış, eşya gibi muamele görmüş, fakat bir gün insan olduğunu, soluk aldığını anlayarak hayata ve ölüme meydan okumuştur.
Romanın dili son derece sade, akıcı ve kolay okunabilir. Elimdeki Metis Yayınları tarafından yayımlanan dördüncü basım 110 sayfadan oluşuyor. Farklı dünyaları keşfetmek isteyenlere bu kitabı gönül rahatlığıyla öneriyorum. Keyifli okumalar!
Kitaptan Alıntılar:
-
Bu kadının gözlerine hiç ışık değmemiş gibiydi, günün en ışıklı, güneşin en parlak olduğu zaman bile… Bir gün başını ellerimin arasına alıp yüzünü güneşe doğru döndürdüm. Ama gözleri sönmüş iki lamba gibi donuk, fersiz kaldı. Bütün gece uyumadım; yanıbaşımda yerde uyuyan kardeşlerimi rahatsız etmemek için hıçkırıklarımı boğarak bir başıma ağladım.
Çoğu insan gibi benim de bir sürü kız ve erkek kardeşim vardı. Baharda çoğalan, kışın titreyip tüylerini döken, yazınsa ishal olup zayıflayan, birbiri ardına köşeye büzülüp ölen civcivler gibiydiler. (s.29)
-
Nil Nehri, gökyüzü ve ağaçlar değişebilir mi? Ben değiştim, öyleyse neden Nil’in ve ağaçların rengi de değişmesin? Her sabah pencereyi açtığımda Nil’i görür, suyun yeşilini, ağaçları, her şeyin içinde yüzer gibi göründüğü canlı yeşil ışığı seyreder, yaşamı, bedenimi, damarlarımda akan sıcak kanı hissederdim. (s.62)
-
Ömrümün kaç yılı, bedenimle benliğim gerçekten istemediğim şeyleri yapacak kadar benim olmadan geçti? İlk günden beri beni avuçlarına almış olan insanlardan bedenimle benliğimi çekip kurtarıncaya dek kaç yıl geçti? Yiyeceğim yemeğe, oturacağım eve, ne nedenle olursa olsun hoşlanmadığım erkeği reddetmeye, yalnızca temiz ve bakımlı diye bile olsa birlikte olacağım erkeği seçmeye kendim karar veriyordum artık. Çeyrek yüzyıl geçmişti;… (s.74)
-
Gecenin verdiği huzurdan hoşlanarak nehir boyunca yürüdüm. Artık acı hissetmiyordum. Çevremdeki her şey bana huzur veriyor gibiydi; yüzümü okşayan hafif esinti; boş sokaklar, kapalı kapılar ve pencereler, insanlar tarafından dışlanma, aynı zamanda onları dışlayabilme duygusu; her şeye, yeryüzüne, gökyüzüne hatta ağaçlara bile yabancılaşma. Ait olmadığı büyülü bir dünyada yürüyen bir kadın gibiydim. (s.90)