featured
  1. Yazılar
  2. Kitap İnceleme
  3. Tolkien ve Lord Dunsany’nin Edebiyat Üzerindeki Etkileri

Tolkien ve Lord Dunsany’nin Edebiyat Üzerindeki Etkileri

Tolkien ve Lord Dunsany'nin edebiyat üzerindeki etkilerini keşfedin. Fantastik kurgu dünyasında yarattıkları derin izler, hayal gücünü besleyen anlatım tarzları ile edebiyatın evrimine katkılarını inceleyin.

service
0
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tolkien ve Dunsany’nin Etkileri

Aslında bahsi Tolkien’dan açmak istemiyordum ama okuduğum makale, Tolkien’ın metinlerinin derinliklerine iniyor. Dileyen okuyabilir. Algernon Blackwood’un Söğütler adlı öyküsü, Karanlıkta 33 Yazarda yer alıyor. Makalenin yazarına göre, Tolkien’ın eserlerini inceleyen Jared Lobdell, Tolkien’ın bu öyküden esinlenmiş olabileceğini öne sürüyor. Özellikle Kuyutorman’ın ve Entlerin yaratımı, belki de bu öykü ile doğrudan bağlantılı. Ayrıca, Blackwood’un Wendigo adlı eseri, Nazgûl’un esin kaynağı olarak değerlendirilebilir. Bu, belki biraz aşırı bir yorum gibi görünse de, ihtimal dahilinde. Öte yandan, Lord Dunsany’nin düş dünyalarının, Neil Gaiman ve H. P. Lovecraft gibi önemli yazarları doğrudan etkilediği biliniyor. Dunsany’nin Yokyer adlı eseri için, “modern bir Elfdiyarı Kralı’nın Kızı uyarlaması” denebilir.

Lovecraft’ın metinlerine baktığımızda ise, Edebiyatta Doğaüstü Korku adlı incelemesinde çok önemli bir bölüm var: “Onun bakış açısı, edebiyatın herhangi bir döneminde yakalananlar arasında en kozmik olanıdır. Dramatik değerler il soyutlanmış söz ve detaylara Poe kadar hassas yaklaşmış, King James İncili nesrine dayanan yalın lirik üslubu yoluyla retorik olarak çok daha donanımlı olan bu yazar, Doğu’nun renkleri, Helenistik biçim, Tötonik kasvet ve Keltik efkar unsurlarını, her biri tek başına hüküm sürebilse de mükemmel ahenk ve homojenliğe halel getirmeden bir diğerini tamamlayacak tarzda ve harikulade bir biçimde harmanlayan bir seçme hayaller serisi üreterek Avrupa kültürü çerçevesinde yer alan neredeyse her mit ve efsaneye inanılmaz bir etkinlik kazandırmaktadır.” (s. 86) Lovecraft’ın öykülerindeki kozmik dehşetlerin kökenlerini Dunsany’nin metinlerinde aradığımızda, birçok veriye rastlıyoruz. Örneğin, Celephais doğrudan bir Lord Dunsany güzellemesi olarak değerlendirilebilir. “Yann’ın Ülkesi” adlı öyküdeki düşsel yolculuk, bilinmeyen diyarların kendine has devinimindeki özgün detaylar, Lovecraft’ı doğrudan etkilemiş ve onun öykülerindeki atmosferin temel yapı taşlarından biri haline gelmiştir. Herbert West öykülerini bunun dışında tutuyorum; o öykülerde Lovecraft, çocukluğunda dedesinin hediye ettiği kimya setiyle geçirdiği zamanların hatıralarını, ölüleri diriltmeye çalışan çatlak bir doktorun, Herbert West’in aracılığıyla anlatıyordu. Zira bahsettiğim niteliği, tuhaf ve uzak zamanların anlatıldığı, adsız şehirlerin yıkımlarını içeren öykülerde aramak gerek.

Lord Dunsany’nin eserlerinde, gerçek dışılık alanındaki başarılı yapıtlarında, ara sıra otantik gelenek içinde gelişen kozmik korkunun dokunuşlarına rastlıyoruz. Dunsany, peri masallarında olduğu gibi, canavarca şeyler ve inanılmaz kubbelerin ipuçlarını incelik ve ustalıkla vermeyi çok sever. Elfdiyarı’nın mor dağlarını ve parlak kulelerini Sarnath’ın ve Ulthar’ın karanlığıyla birlikte görebiliriz. Bunun yanında, Mordor’un kuleleri de rünlerini kullanan Elf Kralı’nın hüküm sürdüğü mekanı yeniden canlandırır; Sauron’unki kadar korkunç olmasa da Elf Kralı’nın akla hayale gelmeyen güçleri ve var olduğu düşsel coğrafyanın tekinsizliği, iki metni birbirine yaklaştırır. Ayrıca, ölümlü bir insanın bir Elf Kralı’nın ölümsüz kızına aşık olması da başka bir bağ kurar. Belki de Lord Dunsany, Tolkien’ı sanılandan daha fazla etkilemiştir; geniş kapsamlı bir araştırma yapılsa, sağlam bir metin ortaya çıkabilir.

Dunsany’nin Türkçeye Çevirileri

Lord Dunsany’nin Türkçeye çevrilen ikinci kitabı bu, ilki Borges’in oluşturduğu kitaplıktan çıktı. Dost’tan sonra Kırmızı Kedi, bir güzel daha bastı. Yann’ın Ülkesi‘ne yazdığı önsözde Borges’in Lord Dunsany hakkında söylediklerini aktaracağım: “1878’de Dublin yakınlarında doğdu, 1957’de ‘tüm saygın İrlandalılar gibi’ Londra’da öldü. On iki yaşında ailesinden baron unvanını miras olarak aldı. Orduya katıldı, Güney Afrika’da ve I. Dünya Savaşı’nda hizmet verdi, avcılık yaptı. Satrançta kendi problemlerini üretti, çok iyi bir satranç oyuncusuydu. Gördüğü şeyler üzerine değil, düşlediği şeyler üzerine yazdığını söyledi. ‘Matthew Arnold 1867 yılında, Kelt edebiyatı için en önemli şeyin büyülü doğa duygusu olduğunu söylemişti; Dunsany’nin yapıtları bu iddiayı göz kamaştırıcı bir şekilde doğrular.’ (s. 10)”

Kipling ve Yeats ile de dost olan Dunsany’nin, Yeats’in Kelt Şafağı adlı kitabındaki öykülerle kendi öyküleri arasında büyük benzerlikler bulunuyor. Keltlerin doğaya bakışlarındaki duyarlılığın sanata yansıması, benzer mucizeleri ve parıltıları ortaya çıkarmış; bu durum oldukça ilgi çekici. Borges’e göre, ait olabilecekleri bir grup oluşturmaya çalışan entrikacı yazarların arasında Lord Dunsany’nin ortaya çıkışı alışılmadık bir olaydır. Tek başına hayal kuran, birçok dünya yaratan yalnız bir adamın muhayyilesi, çağının doruklarına ulaşmış, muazzam bir şey. Dunsany’nin Elfdiyarı Kralı’nın Kızı‘na bir bakış atmak, farklı doğaların doğuruculuğuna şahit olmamızı sağlayacaktır.

Elfdiyarı Kralı’nın Kızı

Elfdiyarı Kralı'nın Kızı

Masal ögeleri taşıyan bir roman olan Elfdiyarı Kralı’nın Kızı, merak uyandıran bir olay örgüsünün yerine, farklı dünyaların tasvirlerine ağırlık verilmiş bir eserdir. Karakterlerin serüvenleri, anlatıda önemli bir yer tutmamakta; daha çok doğaüstü varlıkların tasvirleri ve hayali coğrafyaların betimlemeleri üzerinde durulmuştur. Öykü, Erl erkeklerinin toplanıp kralın huzuruna çıkmalarıyla başlar ve bir sihir lordu tarafından yönetilmek istediklerini ifade ederler. Tebaasının yaşamını mucizelerle doldurmak isteyen lord, oğlu Alveric’e ancak şarkılarda ve şiirlerde var olabilen periler diyarına gidip Elf Kralı’nın kızıyla evlenmesini söyler. Lord’a göre, halkın seçimi ahmakça; peşinde neleri getireceğini bilmedikleri bir olağanüstülüğü arıyorlar ve yüzlerini göstermeyen Kara Kişiler dışında, başlarına gelebilecek felaketleri sezebilen kimse yoktur.

Lord Dunsany’nin dünyasının zenginliği malumdur; onca varlıktan bazıları üzerinde hiç durulmaz. Örneğin, bu Kara Kişiler’le bir daha karşılaşmıyoruz ve neyin nesi oldukları muamma. Kahinler muhtemelen. Alveric, babasının dileğini yerine getirmek üzere yola çıkmadan önce Cadı Ziroonderel’in yanına uğrar ve dünyadan çıkmamış metallerden mamul, efsunlu bir kılıcı yanına alarak büyülü diyarı bulmak üzere kaleden ayrılır. Kılıcı oldukça kuvvetlidir ama Elf Kralı’nın üç rününe karşı koyamayacak; böylece Kral’ın muktedir olduğu topraklarda karşılaşacağı tehlikelerden bazılarının onu alt edebileceği korkusuyla yoluna devam eder.

Sınıra yaklaştığını, bitkilerin ve hayvanların ilginç hareketlerinden anlar. Doğanın değişmeye başladığı noktanın kıyısındaki evde yaşayan derici, Doğu’da uğurlu bir şey olmadığını söyler. Adam yüzünü Doğu’ya çevirmemekte ve orayla ilgili çok az şey söylemektedir. Alveric’in istediği kını yapıp misafirini yolcu eder. Lord Dunsany ara ara kendini göstererek, kılıcın ve Elf Diyarı’nın tasvirlerini sunar. Elfdiyarı’nın renkleri bizimkileri andırsa da çok daha farklıdır; loş havanın yansıttığı ışıkların karşılıkları dünyamızda yoktur. Ancak, oldukça duyarlı olan insanlar, örneğin ressamlar, bu renkleri hayal edebiliyor. Alveric, boynuna dolanmaya çalışan sarmaşıkları keser ve çeşitli uyarıları kulak ardı ederek nihayetinde kaleye ulaşır, Kral’ın muhafızlarını katlederek Prenses Lizarel’le karşılaşır. Başında buzdan bir taç, yüzünde duru bir güzellik vardır; Lizarel oldukça göz kamaştırıcıdır. Alveric, dil dökerek onu Erl’e gitmeye ikna eder.

Kral’ın son anda yaptığı büyüden kurtulurlar ve bildiğimiz dünyaya geçerler. Elfdiyarı’ndaki bir gün, dünyamızdaki on yıla eşittir. Aradan geçen uzunca zamanda lord ölür ve vadinin yönetimi Alveric’e ve Lizarel’e kalır. Evlenirler, çocukları Orion doğar ve alametler, dünyaya gerçekten de sihrin geldiğini gösterir; halk mutlu olur, ancak papaz hariç.

Dini Eleştiri ve Sonuç

Lord Dunsany’nin dini tahakkümü eleştirdiği söylenebilir. Papaz’a göre, Lizarel ve Orion, Tanrı’nın yoluna hiç girmiyorlar. “Tövbe etmiş denizkızı” olarak görülen Lizarel’e göre, ilahi bir inanca ihtiyaç yoktur; Hristiyanlık için bir sempati duymamaktadır ve bu durum Alveric’in canını sıkmaktadır. Tartışıyorlar ve Lizarel, üzüntüsünden ne yapacağını bilemiyor. Bu sırada Elf Kral’ın yolladığı trol, yanında getirdiği rünü Lizarel’e veriyor ve babasının Lizarel’i çağırdığını söylüyor. Prenses, oğlunu ve eşini geride bırakarak babasının yanına dönüyor ve babası ikinci rününü kullanarak, sihirli toprakları çok uzaklara taşıyor; bütün kapıları kapayarak insanların diyarı ile kendi diyarı arasına aşılamaz bir sınır koyuyor. Alveric ve birkaç macerasever, uzunca bir yolculuğa çıkıyor; iki adam geçen onca günden sonra umudunu yitirip geri dönüyor ama kalanlar, biraz da delirdikleri için arayışlarını sürdürüyorlar.

Alveric, diyarı ararken, Orion büyüyor ve annesiyle babasının akıbetini öğrenmeye çalışıyor. Cadı, Orion’ı büyütürken bir yandan da çocuğu teskin ediyor. Erl meclisi, toplanıp Alveric’in yerine bir başkasının tahta oturması gerektiğini düşünüyor. Anlatının her bir bölümünde farklı karakterlerin yaşadığı olaylara odaklanıyoruz. En sonunda periler diyarı, bizim dünyamızla birleşiyor; troller, tekboynuzlar, periler dünyamızı dolduruyor. Kara Kişiler olsaydı, ötesini belki söylerlerdi.

Lord Dunsany’nin kurduğu anlatının dikkat çeken özellikleri arasında rünlerin doğurduğu, dünyaların doğal hareketi olan gelgitin sonsuz döngüye bağlanması yer alıyor. Sanki Kral’ın sihri, ölümü ve yaşamı doğurmaktadır; gerçekleşen olaylar, çok daha eski zamanlardan beri tekrar tekrar yaşanıyormuş gibidir. Alveric, yaşlı adama Doğu’da ne olduğunu sorduğunda, yaşlı adam “Geçmiş,” diye cevap verir. Doğu’nun dünyasındaki zaman farkını düşündüğümüzde, bu iki türlü de doğrudur; orada zaman geçmiş zamandır ve tekrarın sezgisi, yaşlı adamın sözcüklerinde saklıdır. Canlıların kullandıkları dillerin detayları verilmese de, trollerin kuşlarla anlaşabilmesi, köpeklerin hırlamalarından korkmaları gibi olaylar, karakterler arasındaki ilişkilere zenginlik katıyor. Lord Dunsany, elf borularını bir yerde Tennyson’ın bir şiirine bağlıyor. Şairlerin, müzisyenlerin ve yazarların öte dünya hakkında sezgilere sahip olmaları fikri, muhtemelen Tennyson’ın şiirleri yardımıyla edinilmiş. Elfdiyarı’nı bulmak için umuttan başka bir şeyin gerekmemesi ve umutsuzların o diyarları bulamaması, başka bir güzel detay. Son olarak, anlatının ortalarına doğru belirip Orion tarafından avlanan tekboynuzun boynuzu hakkında verilen bilgiyi aktarayım; Lord Dunsany’ye göre, bu boynuz, Papa’dan Kral Francis’e hediye olarak gönderilmiştir. Roma’daki en güzel eser haline gelmiş, 1530’da Kral Francis’e sunulduktan sonra Benvenuto Cellini’nin cömertçe sunduğu hediyeyi “dünyevileştirmeye” çalışıyor anlatıcı. Okurun hayal meyal içinde gerçeklik hissini kaybettiğini düşünüp, anlatının ayaklarını bildiğimiz dünyaya bastırmaya çalışıyor. “Tekboynuz boynuzunun Erl Kalesi’nden çıkıp hangi ellerde yolculuk ettiği ve sonunda nasıl Roma kentine düştüğü elbette başka bir kitabın konusudur.” (s. 129) O kitabın var olup olmadığını yarın araştırayım.

Sonuç olarak, Lord Dunsany, fantastik edebiyatın temel taşlarından biri olarak kabul edilmektedir. Ortada belli bir tür bile yokken, geçtiğimiz yüzyılın başında pek çok fantastik öykü ve kısa oyun yazmış ve çok sayıda sanatçıyı etkilemiş bir yazar. İlgi duyanlar için öneririm; türü sevenler zaten kaçırmayacaktır.

0
be_enmek
Beğenmek
0
komik
Komik
0
sinirli
Sinirli
0
s_k_c_
Sıkıcı
0
_a_rmak
Şaşırmak
Tolkien ve Lord Dunsany’nin Edebiyat Üzerindeki Etkileri
+ - 0

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Binbir Kitap ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

KAI ile Haber Hakkında Sohbet
Sohbet sistemi şu anda aktif değil. Lütfen daha sonra tekrar deneyin.