Anne ve babası tarafından terkedilmiş küçücük bir çocuğun hayatını konu alan Beyaz Gemi Kitabı İncelemesi. Cengiz Aytmatov’un yüreğimi dağlayan, hikayesiyle büyüleyen kitabının incelmesini yapacağız.
Beyaz Gemi Kitabı İncelemesi
Dedesi ve onun ikinci eşi ile birlikte yaşıyor. Olaylara teyzesi ve onun alkolik eşi de dahil oluyor çünkü bir arada yaşıyorlar.
Eser iyi ve kötüyü birlikte sunuyor bize. Karakterimiz dedesiyle, onun umut dolu fantastik masallarıyla çok mutlu ama gerçek hayata dönünce zorluklar ve insanların kötü olmaları onu hayal alemine, mutlu olduğu dünyaya geri itiyor. Kitapta iyi ve kötü karakterler keskin bir çizgi ile ayrılmış birbirinden. Kitapta verilmek istenen mesajlar çok güzel verilmişti.
Ufacık şeylerle mutlu olan, dedesinin aldığı çantayla havalara uçan… Birçoğumuz için değerli görülmeyen şeyler değerli bu çocuk için. Kayalarla, çiçeklerle, çantasıyla konuşmayı çok sever. Bu küçük çocuğun en büyük zevki dürbünle gemiyi izlemek. En büyük hali de bir gün gemiye balık olarak yanaşıp, merhaba beyaz gemi! ben geldim diyebilmekmiş.
Sadece dedesi tarafından sevgi görür çocuk. Dedesinin anlattığı Boynuzlu Maral Ana masalına bütün kalbiyle inanır ve bir gün Maral (Geyik) Ana’nın gelmesini bekler.
Çocuk rüyasında anne Maral ve bebeklerini görür, onlarla konuşur, babasının o beyaz gemide olduğuna inandığı için dürbünle bakıp durduğu beyaz gemiye balık gibi yüzmek istediğini söyler, ben geldim dediğini zannediyor, baba oğul geldi. Aytmatov‘a göre çocukluk, gelecekteki insan karakterinin tohumudur.
Beyaz Gemi Kitabı Kitabından Alıntılar
“ İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenemez, gelişmez.”
( Sayfa 162)
“ Ona acımaktansa, onu her şeyden önce anlamak gerek”
(Sayfa 168)
“Eğer yıldızlar insan olsa, gökyüzü onlara dar gelir, sığmazlardı. Eğer balıklar insan olsa, nehirler ve denizler onlara yetmezdi.”
( Sayfa 59)
“ Evlerin arkasından bakmak, bir insana sırtından bakmak gibiydi.”
(Sayfa 94)
“Paranın hüküm sürdüğü yerde, güzel söze ve güzelliğe yer kalmaz.”
( Sayfa 67)
İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenmez, gelişmez. Yeryüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır.
Kocası onu öldürürcesine dövüyordu da o yine affediyordu! Niçin affediyordu? Hiç affetmemek gerekirdi böylelerini.
“Tamam artık rahat edeceğim,” diyorsun, hemen başka bir dert çıkıyor.
..kendini korkunç derecede küçük, korkunç derecede yalnız ve yitik hissetti.
İnsanın mutlu olması ve bu mutluluğu başkalarına da vermesi bazen ne kadar kolay oluyor!