Yazarımızdan okuduğum üçüncü kitap olan Korkuyu Beklerken Kitabı İncelemesi, Oğuz Atay‘ın diğer eserlerinden farklı olarak bir hikaye kitabıdır. Kitapta geçen sekiz hikaye sekiz karakterle birleşmiş olup ortak noktaları toplumdan dışlanmış olmalarıdır veyahut toplum gibi davranmamış olmalarıdır.
İlk baskısı, May yayınlarından olup 1975 de çıkan Korkuyu Beklerken adlı eser, son baskısı iletişim yayınlarından 2021 yılında çıkmış ve 57. baskıya ulaşmıştır. Burada baskı sayısına dikkat çekmek istiyorum; 57. baskı.
“Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba ?”
Diye serzenişte bulunan Oğuz Atay, burada okuyucusuna seslenmektedir. Yazarımız insanların ruhsal durumlarını ele aldığı ve toplum davranışının aksine hareket eden karakterlere yer verdiği için o yıllarda ne yazık ki fazla okuyucuya ulaşamamıştır. Bu alıntıda yazarımızı yalnız bıraktığımızın göstergesidir. Ki son dönemlerde eserlerine, alıntılarına çok fazla rast geldiğimiz Oğuz Atay sevgisi okuyucular tarafından bu doz aşılamış olup yazarımızın kabrine kadar sıçramıştır. Geçtiğimiz senelerde alıntılarını aklına değil, yazarımızın mezar taşına işleyen okurlarımız yazarımızın anlaşıldığı bu dönemde de, gereken önem verilmemiştir. Halbuki mesafenin önemi yoktur.. Burnunun dibinde olsa ne olacak ? Seni anlamıyorsa,
Ama birisi vardır ki dünyanın öbür ucunda..…
En ihtiyaç duyduğun anda,
İki satırıyla bile olsa,
Bir çırpıda yanı başında..
Mesafe uzaklıklarda değil, Mesafe fedakârlıkta! Diye ele alınan bu güzel mısralar Özdemir Asaf‘ın, bu duruma uygun çok güzel bir şiiridir.
Esere geri dönecek olursak; Sadece, toplum yönünden dışlanan insanlara rastlamıyoruz bu kitapta. Kitaptan yaptığım çıkarımla, ya toplum bizi yönetirse diye bir soru yöneltirsem? Bu eserdeki ilk hikaye olan Beyaz Mantolu Adam bu noktaya da değiniyor. Konuşamayan bir dilenci, gördüğü beyaz kadın mantosunu ilk görüşte beğenip satın alıp; toplumun yönlendirmesiyle oradan oraya savruluşun hikayesidir.
“Kalabalık bir topluluk içindeydi. Başarısızdı.” diye başlıyor ilk hikaye. Bu alıntı kitabın bir özeti aslında. Kalabalık içerisinde ruhsal çöküntüye uğrayan kahramanlarımız başarısız sıfatına layık olmuş olup kitabın önsözünde geçen marjinal kalıbına girmişlerdir. Bu hikayelerin ana konusu yalnızlık, içsel çöküntü ve korkudur. Bu kitapta ilgimi çeken başka bir nokta da, Kitabın her cümlesi sanki yaşadığımız bir anıyı görmüş ve nasihat edercesine değinmesi.
“Hani sevgili okuyucum ben bunları hissettim ve yazdım okursan kendinden izlere kesinlikle rast geleceksin” der gibi. Bu durum yani anlaşılmak bir çoğumuzun istediği etmenler arasında ve yazarımızın mükemmel tasvirleri , anlatışındaki üslubu bunu başarmış olduğunun kanıtı. Yazıma kitapta geçen bir iki alıntıyla veda etmek istiyorum.
Bir yerden sevmeye devam edebilir miydim? Çünkü sevmek, yarıda kalan bir kitaba devam etmek gibi kolay bir iş değildi. Ya hiç sevmemişsem bugüne kadar? Bir kitaba yeniden başlamak gibi, sevmeye yeniden başlamak pek kolay sayılmazdı herhalde. Bu kadar yakınımda olduğunu bilmiyordum ama, sen bir yerde var olursan yaşayabilirim ancak demiştim. Nasıl olursan ol, var olduğunu bilmek bana yeter demiştim.
İyi okumalar…